Franklin D. Roosevelt, Ekonomik Krizler, Şirketler ve Sosyalizm II


Eski John D. Rockefeller, 19.yüzyıl bankerleri şu kesin gerçeği kabullenmişlerdir: Hiçbir muazzam büyüklükteki parasal servet "bırakınız yapsınlar" toplumunun rekabetçi ve tarafsız kurallarında biriktirilemez. Bu devasa servete giden tek kesin yol tekelcilikden, rakiplerini dışarı sürmekten, rekabeti düşürmekten ve belki de en önemlisi sektörün için devlet politikasına uygun politikacılar aracılığıyla koruma ve devlet düzenlemesi almaktan geçiyor.[1] Bu hırsızlık baronlarının teması, farklı etiketler altında, sosyalist planlamasıdır. Kooperatif devlet tekeli ve sosyalist devlet tekeli arasındaki tek fark, bu güçleri elinde tutan grubun kimliğidir. Sosyalizmin esansı, devlet eli altındaki planlamacılar tarafından yönetilen tekele dayalıdır. Öte yandan, Rockefeller, Morgan, ve onların işbirlikçi dostları, kendilerinin tekelini kontrol etmeyi ve devlet politik aygıtının nüfuzuyla kârlarını maksimize etmeyi hedef alır. Bu süreç, hala işe alınmış planlamacılara ihtiyaç duysa da, sosyalizmdeki devlet mülkiyetinden farklı ve çok daha incelikli bir süreçtir. Wall Street'in başarısı, özellikle kamuoyunun dikkatine odaklandığı için başarılıdır. Kamuoyuna odaklanan bu tarihsel ve yüzeysel kreasyonlara örnek olarak kapitalizm ve komünizm arasındaki sahte mücadeleyi verebiliriz. Nitekim bu kreasyon da Kızıl Devrim'de söz konusudur:




Fotoğrafta Komünist Manifesto yazarlarından Karl Marx'ın etrafı Wall Street bankerleri ile çevrilidir: John D. Rockefeller, J.P. Morgan, John D. Ryan, George W. Perkins. Hemen arkasında da Progressive Party'nin lideri Teddy Roosevelt bulunmakta. Övüp bitirilemeyen Bolşevik İhtilal'in arkasındaki gerçeği ve komünizm, kapitalizm arasındaki sentezi anlamak için Cemre Demirel'in şu yazısını kesinlikle okuyun. Bu noktadan sonra kooperatif sosyalizmdeki fikrin inşası sürecini inceleyeceğiz.


Kooperatif sosyalizmin en dürüst ifadelerine, FDR'ın yakın arkadaşlarından olan Frederick Clemson Howe tarafından 1906'da yazılan "Confessions of a Monopolist"[1] kitabında rastlamak mümkün. Howe'un 1917 Bolşevik Devrimi'ndeki rolü yine takdire şayandır.[2] ve Roosevelt'in New Deal programında da Agricultural Adjustment Administration'da tüketici danışmanı olarak ortaya çıkar. Zengin olmanın yolu nedir? Howe şöyle cevaplıyor: "Bay Rockerfeller, sahip olduğu yüz milyonlarını, ekonominin idaresini yapabildiği için ya da gaz faturalarında tasarruf ettiği için kazandığını düşünebilir. Fakat hayır, böyle kazanmadı. O, dünya insanlarının onun için çalışmasını sağladı..."[3] "make society work for the few.", kısaca kooperatif sosyalizm bununla ilgilidir. Confessions of a Monopolist önsözü:

"Bu hikaye, hiçbir şey için bir şeyin, diğer adama ödetmenin hikayesidir. Franchise'a duyulan şehvet, gümrük hakları, vergi kaçakları, demiryolu kontrolleri, diğer adama ödetmeyi, hiçbir şey için bir şey almayı açıklar. Tüm bunların hepsi tekelcilik anlamına gelir ve tüm tekellerin temeli yasalardır. Basının ya da eğitimin, hatta tatlı bir hayırseverliğin ticari anlayışı, bunlar kanunlar tarafından yaratılan özel ayrıcalıklar için ödediğimiz bedellerdir. Hiçbir şey için bir şeyin, diğer adama ödetmenin, farklı formlardaki tekellerin arzusu yozlaşmanın sebebidir. Tekelcilik ve yozlaşma, sebep ve sonuçlardır. İkisi birlikte, kongrelerde, meclislerimizde, belediyelerimizde çalışırlar. Her zaman böyledir. Her zaman böyle olmuştur. Ayrıcalıklar, yozlaşmayı doğurur. Fırsat eşitliği, adil alan ve 'iyiliksiz' düzende, 'dürüst pazarlık' asla bozulmaz. (Fırsat eşitliği, adil alan..)Yasama salonlarında veya konsey odalarında görünmezler. Bu şeyler için; emek için emek, değer için değer, bir şey için bir şey vardır. Bu nedenle, küçük iş adamı, perakende ve toptan satıcı, işveren ve üretici, siyaseti bozan iş adamları değildir."

Howe'un Wall Street sistemine karşı olarak gördüğü sistemde rekabet alanı zedelenmemiştir. Bahsedilen Wall Street sistemi, Ludwig von Mises tarafından "Zwangswirtschaft"(baskıcı ekonomi) sistemi olarak tanımlanmıştır. Politik olarak işletilen tüm ekonomiler için ortak olan şey bu zorlama unsurudur. Hitler'in "New Order"'ı, Mussolini'nin "Corporate State" tanımı buna girer. Baskı, ABD'nin 31. başkanı Herbert Hoover'ın da krize karşı reaksiyonuydu ve Franklin D. Roosevelt'in  New Deal programında da daha göze çarpıyor. Bu baskı, azınlığın çoğunluğu kullanmasına, yeteneksizin yetenekliyi sömürmesine izin veriyor. Yasal imtiyazlar ve yönetmelikleri kontrol eden veya bunlardan yararlanan ve aynı zamanda hükümet bürokrasilerini etkileyenler, mevcut servetlerini korumak ve sektöre yeni gelenleri defetmek için kuralları belirliyorlar. Devletin polis gücü, rekabetin önlenmesi için kullanılan düzenleyici kurumlar ile, kârlarını garanti altına almak için kullandıkları araçlardır. Frederic Bastiat'ın ifadesine göre, sosyalizm; herkesin, diğer herkesin pahasına yaşamaya çalıştığı bir sistemdir. Yasal zorlama sisteminin modern tanımı bu ifadeden farklı değildir. Bu fikirleri önceleyen filozof-finansörlerin düşünsel süreçlerinin arkaplanına bir göz atalım.


Howe "Confessions of a Monopolist" kitabını 1906 yılında yayınladıktan sonra, Wall Street'deki finansörler arzuladıkları tekel ortamını mümkün kılan imtiyaz ve yasal kurumları birtakım edebi katkılarla övdüler. New Deal'ın menşesi ve sonradan meşru kılınacak olan kooperatif sosyalizmin önceleyicisi kitaplardan, Wall Street ile aşina olduğumuz 2 kesin temayı çıkarmak mümkün: 1) Bireyciliğin modası geçmiştir ve serbest piyasanın "kör rekabeti" yıkıcıdır. 2) Bu bireyciliğe karşın, "kör rekabetin" ziyanlarından kurtulmak için iş birliği yapmak gereklidir. Ardından, bu finansör filozoflar tarafından varılan nokta "dayatılmış iş birliği fikrinin dayatılması, modern işadamının ana hedefi olmalıdır" oldu. Bu bankerlerden Otto Kahn'ın şu sözlerine bakalım:

"Şu örnekleri vurgulamama izin verin: artan gelir vergileri, toplu iş sözleşmeleri, demiryollarının ya da benzer tekellerin hükümet denetim ve düzenlemesi, emekçi günleri, iş dünyasının adalet duygusu ile onaylanmış, uygulamaları mantık sınırları içerisinde sağlanmıştır. Ve iş dünyası bunları ortadan kaldıracak güce sahip olsa bile, yine iş dünyası tarafından ortadan kaldırılmayacaklar. Tüm saygılarımla, şunu önerme girişiminde bulunmak isterim: Köktencilik(Radicalism) kendini, elle tutulur düzeltmelerden ziyade teorik mükemmeliğe, fantom sorunlara ve geçmişin yakınmalarına götürmeye meyillidir. Ki bunların hepsi bugünün asıl meselelerinin yanında gerçekleğini yitirmiştir."[4]

Arzulanan sisteme yönelik rehberlerin bazı sorumluları da Washington'daki Brookings Institution'de mütevellidirler. Örneğin kurucusu Robert S. Brookings, "Industrial Ownership", "Economic Democracy" ve "The Way Forward" kitaplarını yayımlamıştır. Bu kitaplarda Adam Smith'in klasik ekonomi politiğini savunur. Bu bir yana, Adam Smith'in "free enterprise" fikirlerini herhangi bir bulgu ortaya atmadan reddederken, Friedrich List'in devletçi fikirlerini benimser.[5] Aynı zamanda dengenin işçi sınıfına kaymasını belirttiği düşüncelerinde de yarı Marxist bir kuramı ortaya atar.[6] Brookings, az detaylı bir şekilde, bu dengeyi kurmada marketin "tiranları" ile mücadele için teklifleri sunar: "Birincisi, tekelcilik karşıtı kanunların kapsamlı iş birliğine izin verecek şekilde revize edilmesidir."[7]. Devamında Herbert Hoover'in şu sözünü belirtir: "If Business Doesn't, Government Will"[8]. Yani "İş dünyası yapmazsa hükümet yapar.". Herbert Hoover, Amerika Birleşik Devletleri'nin 31. başkanıdır. Yani FDR'dan bir önceki başkan. Kendisi de bankerler tarafından çıkarlar doğrultusunda desteklenen bir adamdır; fakat köstek olmaya başlayınca da indirilmiştir. Bu kısmın detaylarına ilerilerde değineceğiz. Brookings'in şu ifadesi çok açık ve nettir: "Etkin tasarlanan işbirliklerinin, halkı korumak için koyulan akıllı kamu denetiminden ve kendileri gibi savaşan açgözlü azınlıklardan korkacak hiçbir şeyi yoktur."[9]. Ve bu ifadelerini de şöyle temellendirir: "Kötü tecrübelerimizden biliyoruz ki kör rekabet, ulusal ekonomik ihtiyaçlarımıza kazançlar yoluyla makul katkı yapmayı başaramadı."[10]. Bir iş için rekabet alanını oluşturan tüm gerçek değerleri "kör rekabet" olarak adlandıran Brookings, muhtemelen Wall Street'daki 60 yıllık kariyeri boyunca öğrendiklerini baz alarak söylüyor bunları. 1932'de "The Way Forward" kitabındaki komünizm ifadeleriyle alabildiğine açıktır; belki de bu halinden daha açık hem de: "U.S'de popüler olan komünizmin, sözlü olarak lanetlenmesi bizi hiçbir yere götürmeyecek. Kapitalizm ve komünizm arasındaki karar tek bir noktaya bağlanır. Kapitalizm yeni çağa ayak uydurabilir mi? Eski bencil kar güdüsüyle domine edilmiş bireyselliğinden uzaklaşabilir mi, ve böylece sosyal planlama, sosyal kontroller ile oluşturulmuş, herkesin refahına hizmet eden, öncekinden daha iyi, yeni bir iş birliği dönemi oluşturabilir mi? Eğer bunu yapabilirse hayatta kalır. Yapamaz ise, komünizmin bir formu çocuklarımıza dayatılacak. Bundan emin olun!"[11]. Yine aynı kitaptaki, İtalyan faşizmi hakkındaki ifadelerine göz atalım:

"İtalya, Duce'nin diktatörlüğündeki bir otokrasi de olsa, ülkenin ekonomik çıkarı, karşılıklı anlaşma ile adil bir uzlaşmaya varabilmek için tartışma ve anlaşma fırsatı sağladı. Ancak hükümet, ya lovakt ya da grev ile ulusun üretkenliğine yapılan herhangi bir müdahaleye izin vermeyecek. Ve eğer, son çözümlemede, gruplar birbiri arasında anlaşmayı reddeder ise hükümet bakanlıklar aracılığıyla duruma el koyacak. Diğer her yerdeki gibi İtalya'da da sermayenin otokrasisi var gibi gözüküyor ve sınıflar arasındaki genel his de hükümetin işçi sınıfın yararına hareket ettiği yönünde."[12]

Bu durumda Brookings'in ortaya atmaya çalıştığı sosyal sistem ne? Komünizm mi? Faşizm mi? Ne dersek diyelim, ortaya attığı şey bireysel girişim ve çabanın yerine kolektif tecrübe ve operasyonu yerleştiren bir sistem. Fakat Brookings ve finansör-filozof yoldaşlarının belirtmediği şey kolektif işçi sınıfını yöneten azınlığın kimliğiydi. Nitekim kendi argümanları bu sistemin operatörlerinin kooperatif sosyalistler yani bizzat kendilerinin olduklarını içeriyor. Brookings'in teorik tekliflerinin yanısıra George W.Perkins'e bir göz atalım. Kendisi New York Life Insurance Şirketi'nin kurucusudur. Perkins de, Kahn ve Brookings gibi iş sahasındaki rekabetin kötü yanlarını vurgularken iş dünyasındaki iş birliğini de methediyordu. 1907 Aralık'ında, davet edildiği Columbia University'de yaptığı konuşmanın rezalet olduğunu biyografi yazarı John Garraty aktarıyor:

"...Kolombiya Devlet Başkanı Nicholas Murray Butler, bir tebrik kelimesi bile etmeden salonu terk etti; farkında olmadan da olsa Morningside Heights'a tehlikeli bir radikal davet ettiğine açıkça inanıyordu. Çünkü Perkins rekabetin ve serbet piyasanın bazı temel konseptlerine saldırdı."[13]

Garraty, Perkins'in iş felsefesini özetliyor:

"'Hayatın temel prensipi rekabetten ziyade iş birliğidir.' fikri, Perkins'in konuşmasında geliştirdiği fikirdi: Rekabet acımasız, zarar verici, yıkıcı, eski moda; iş birliği ise kusursuz bir evrendeki tüm fikirlerin mirası, insancıl, verimli, kaçınılmaz ve moderndir."[14]


Şimdi Roosevelt ve New Deal ile ilişiği daha fazla olan finansörlere bir göz atalım. Bu finansörlerden kolektivist fikirlerini ifade edenlerden biri Edward Filene'dir. (1860-1937)  Filene ailesi, William Filene's Sons Co. şirketinin sahibiydiler. Şirketin başkan vekili 1933'de National Recovery Administration(NRA)'nın üçlü otoritesinden biriydi. Diğerleri de, Standard Oil'in başkanı Walter Teagle ile Du Pont ve General Motors'un başkanı John Raskob'du. 20. yüzyılın başlarında Edward Filene kendini kamu hizmetine adamıştı. Boston'da Metropolitan Planning Komisyonu'nun başkanı olarak görev yaptı; aynı zamanda bankaların destekçisi ve birçok iş birliği hamlesinin de elebaşıydı. (aktif olduğu kurumlardan bazıları: Red Cross, U.S. Chamber of Commerce, Foreign Policy Association, Council on Foreign Relations) Roosevelt'in başkanlık döneminde ise Massachusetts State Recovery Board Başkanı idi. Yazdığı birkaç kitaptan ikisi: The Way Out (1924) ve Successful Living in this Machine Age(1932). The Way Out kitabında, rekabetin israfını ve miyopluğunu eleştirirken devlet ve ticaretin arasındaki iş birliğinin önemini vurguluyordu:   

"İki şey çok net. Birincisi: Ticaretin iyi bir ticaret olabilmesi için,(ticaretin) bizzat kamu hizmeti olarak yürütülmesi gerekir. İkincisi: İş adamının sunabileceği mümkün olan en iyi kamu hizmeti, dünyanın gizli ticaretlerinin içinde ve onların vasıtasıyla sunulmuştur."[15]

"Kamu hizmeti gizli ticarettir" teması, Filene'nin farklı kitaplarında da bulunmaktadır:

"Kanımca, ticaret sosyal planlamayı üstlenmelidir; fakat ne yeni teorileri sönümlemek ne de eski teorileri korumak için yapmalıdır bunu. Çünkü sosyal devrim gerçekleşti. Eski düzen gitti ve onu geri getirmek imkansız. Yeni bir dünyada yaşıyoruz. Seri üretimin herkesi ilgilendirdiği bir dünya; o halde planlarımız herkesi gözetmelidir."[16]

Aslında ticaretin çıkarına olan, bu "kamu yararına" tanıtım teması, United States Steel Şirketi'nin başkanı Myron C. Taylor'da da görülmektedir. Taylor, rasyonel üretimler için kamu hizmetinin ticaret ile iş birliğine ihtiyacı olduğunu savunuyor. Teklifini şöyle sunuyor:


"Öyleyse, değinilmesi gereken nokta sırf yeni diye çıkıp yeni şeyleri aramaya çalışmaktansa ulusal olarak sahip olduğumuz şeyleri keşfetmek ve bunları kullanmayı öğrenmektir. Endüstrideki birincil hedef kamu hizmeti sağlarken aynı zamanda mevcut yasalara uygun, alenen ve devlet ile mümkün olabildiğince fazla iş birliği içinde olarak üreticilerin, işçilerin, dağıtıcıların ve tüketicilerin yararına hizmet etmektir. İtiraf etmeliyim ki, üretimin; taleplere göre akılcı düzenlemesi için, yapıcı ve kooperatif planların temel endüstri tarafından üstlenildiğine  inanmayı çok güç buluyorum. Aynı şekilde ticaretin ve işin kısıtlanması olarak adlandırabileceğimiz, fiyatların yapay kontrol ve düzenlemesine karşı en ufak girişimi önlemeyi de üstleniyorlar. Bunu etkilemek için yapılması gereken üretimin hayati engellerini kaldırmak ve kamu hizmeti sağlamak olurdu."[17]

Tüm bunlar, literatüre Standart Oil'in başkanı ve daha sonra Roosevelt tarafından NRA'da üst konumlara gelecek olan Walter C. Teagle tarafından aktarılan ifadelerdi. Teagle'in kooperatif sosyalizmi:

"Yağ endüstrisinin sorunları bu endüstriye has ve yine kendine has tedaviler gerektiyor. Bu tedaviler: Tekelcilik karşıtı kuralların modifikasyona uğratılması, üreticiler arasındaki iş birliği ve devletin politik gücünün olaya el atmasıdır."[18]

Diğerlerinden daha açıkça, Tagle eyaletin polis gücünün kullanılarak, gönüllü iş birliğinin dayatılmasını sağlamak istiyor:

"Endüstrideki gönüllü iş birliği, sorunlara çözüm için yeterli değil. Hatta iş birlikleri üzerindeki yasal kısıtlamalar kaldırılsa bile yeterli olamaz; her ne kadar bu kısıtlamaların kaldırılması devasa ilerlemeler sağlasa da yeterli olmaz. Üreticilerin ilişkili çıkarlarını korumak ve yeterli korumayı sağlayan yasaları zorlamak için devletin politik gücü kullanılmalıdır. Bu, federal aksiyonlardan daha çok bir devlet meselesi; fakat farklı devletler arasındaki ve endüstri yöneticilerinin arasındaki iş birliği, ülkede üretim büyük ölçüde ülke pazarlarıyla sınırlıysa gerekli olacak. O halde problemin çözümü, endüstrideki gönüllü iş birliklerine, devletin politik gücüne ve çeşitli devletler ile bu devletlerdeki endüstri birimleri arasındaki iş birliğine bağlıdır. Buna izin vermek için, Devlet ve Federal kanunların tekrardan gözden geçirilmesi gerekecektir."[19]

Bu çıkarımlar, Wall Street finansör-filozofların bakış açısına ışık tutmaktadır. Düşüncelerini gördüğümüz finansörler Roosevelt ve New Deal ile ilişiklerinde etkin roller oynayan kişilerdi. Otto Kahn Federal Reserve System'in taşıyıcısıydı. Lamont ve Perkins bankacılık ve sigortacılık sektöründe önemli roller oynayan kişilerdi; Louis Kirstein Filene Şirketi'nin başkanı ve Standart Oil'den Walter Teagle, Bernard Baruch'un etkinliğindeki National Recovery Administration'da dominant figürlerdi. Nitekim Baruch'u az sonra inceleyeceğiz. Şuana kadar bahsettiğimiz filozofların felsefesi "bırakınız yapsınlar" felsefesinden başka her şeydi. Sosyalizm, komünizm, faşizm ya da varyasyonları kabul edilebilirdi onlar için. İdealleri eğer gerek kalırsa zorlanması gereken iş birliğiydi. Bireyciliği kapı dışarı etmişlerdi ve rekabet ahlaksızdı onlar için; baskıcı iş birliği ise hedeflerindeki noktaydı. Kamu hizmeti ve sosyal hedefler kimliğindeki "azınlık için çalıştırılan çoğunluk" fikriydi kısaca bahsettikleri. [20]

Kooperatif sosyalizmin konstrüksiyonu, ABD'de aslında daha öncelerine dayanır: FDR'ın uzaktan kuzeni New York Meclis Üyesi Clinton Roosevelt, 1841'de azınlık tarafından çoğunluğun yönetildiği ve New Deal ile benzerlikler gösteren bir sistem teklif eder. 1918'de Woodrow Wilson döneminde sosyalist Bernard Baruch War Industries Board'da FDR'ın temasını ve NRA(National Recovery Administration) eylemlerini önceliyordu. FDR'ın NRA'sı, azınlığın çoğunluk üzerinden geçinebileceği ekonomik planın, fikrin tarihsel şemasının sadece bir yüzüydü. Clinton Roosevelt'in eserinde, çoğunluğu temsil eden "Producer"(üretici) dediği karakter ile "Author"(yazar) dediği kendisini temsil eden karakter arasında Sokratik bir tartışma yer alır. Ve Clinton Roosevelt -tıpkı George Orwell'in 1984 romanında bahsedilen- totaliteryan hükümeti, tüm bireyselliğin hükümeti benimsemek adına yok edildiği bir kolektivizmi önerir. Bu hükümet için yasamayı yapan azınlık bir aristokrat grupdan bahseder. Clinton Roosevelt şöyle der: "Öncelikle, iş birliğinin sanatı ve tekniği üzerine..Bu, karşılıklı yararımız için bütünü bir araya getirmektir."    Ve temasında her birey sosyal sistemdeki kendi için en uygun olan bir meslek sınıfına yükselir. Peki bu neye göre belirlenir:

P: Sınıflara atama yapmak kimin görevidir?
A: Grand Marshal'ın.(Büyük Mareşal tiranı)
P: Atanan erkeklerin o sınıfa uygun olup olmamasından kim sorumlu olacak?
A: Grand Marshal ve Grand Marshal tarafından bu iş için seçilen fizyologlar, filozoflar.
P: Bir vatandaşın atamasını bu kişilerin isteklerine göre sınırlar mısınız?
A: Hayır. Kişi eğer isterse, kendi istek ve yeteneklerine en uygun mesleği bulana kadar deneyebilir.[21]

Grand Marshal toplumu sınıflara bölüyor:

P: Marshal'ın görevleri nelerdir?
A: Erkekleri beş genel sınıfın üreticileri olarak bölecek:
    Havaya koşullarına karşı bütün savunma araçları.(giyecek)
    Her türlü yemek.
    Metaller ve mineraller.
    Kimyasallar.
    Makineler.



1841'in endüstriyel kategorileri elbetteki 1930'un kategorileri ile aynı değil; fakat benzer: Üçüncüdeki sektör hammadde, işlenmemiş içerik ve dördüncü ise ilaç sektörü denebilir. Clinton Roosevelt'in sistemi kısaca şöyle özetlenebilir: Sistem çoğunluğu, çoğunluğun ortak faydası için yönetmelidir. Pratikteki karşılıklarına bakarsak bahsedilen sistemin çoğunluğu muhtemelen bir aristokrat sınıfıdır.

Federal Reserve System ve onun legal tekeli, operatörleri için zenginlik pınarı olsa da, Clinton Roosevelt ya da Frederick Howe tarafından altı çizilen çoğunluğun azınlık için çalıştığı nihai fikir, ekonominin planlı kontrolü ile hayata geçirilebilir; bu da birçok küçük girişimcinin zorunlu bağımlılığını gerektirir. Roosevelt'in NRA'nın oluşumları, büyük ticaret tarafından küçük işletmelerin evlat edindiği sistemin izlerini Bernard Baruch ile sürebiliriz. 1915'te Bernard Baruch, Başkan Woodrow Wilson tarafından Savunma Seferberliği Komitesi'ne Defense Mobilization Committee) davet edildi. Baruch ardından da Savaş Endrüstrileri Kurulu'nda(War Industries Board) olacaktır; Baruch'un biyografi yazarı Margaret L. Coit, Savaş Endrüstrileri Kurulu konseptini anlatıyor:

"Endüstri Komiteleri, büyük ticaret ve küçük ticaret, ikisi de Washington'da temsil ediliyor ve ikisi de Washington temsilciliği ile döndüler. Bu tüm yapının omurgası olabilir."[22]      

Kooperatif ticaret işbirlikleri ve Wall Street tarafından arzulanan, pazar alanının istenmeyen cefalarının kontrolü. Mart 1918'de Başkan Woodrow Wilson kongrenin izni dışında davranıyor ve Baruch'u daha çok yetkilendiriyor. War Industries Board, Baruch başkanlığında tüm fabrikaların inşaası ve hammadde temininden, tüm üretim ve ulaşımlardan mesul hale getiriliyor. Bir anlamda Baruch ekonomik diktatör haline getiriliyor; "Grand Marshal" yani. Margaret Coit şöyle ekliyor: "...Bu ofisin oluşumu hiçbir zaman bir Kongre Yasası(Act of Congress) tarafından özel olarak onaylanmadı."[23] 1918 yazında, Baruch muazzam ve yasaya aykırı güçleriyle, kendi açıklıyor: "Sonunda endüstriyel sahanın büyük bir kısmının kontrolünü ele geçiren bir tema geliştirdi...Başarı daha fazla başarı için cesaret yetiştirdi ve ticaret sonrası ticaret etkilenen ilgi alanlarındaki istekliliğin artması ile kontrol altına alındı."


War Industries Board'ın bu dönemlerinde Baruch, -kendisi vekil başkanı olarak- E.B. Parker ve daha önce incelediğimiz R.S. Brookings ile Alexander Legge of International Harvester'da yer alıyordu. Asistanlarında ise, (General Electric)Gerard Swope'un kardeşi Herbert Bayard Swope, Dillon Read & Co. Wall Street şirketinin Clarence Dillon'u ve Harold T. Clark gibi isimler yer alıyordu. Baruch'un final raporu sırf savaş dönemi için belirlenen endüstriyel hazırlıkları değil fakat özellikle kendi sözlerine göre "barış zamanlarının endüstriyel denemesi" ve "normal zamanın ticaret uygulamalarına" bir öneri niteliğindeydi. Baruch, WIB operasyonunda sonra "savaştan çıkarılacak dersler" olarak öneriyor:



1) 50 emtia bölümü ile barışçıl bir iskelet örgütün kurulması, sanayinin gelişiminin özünü korumak ve bilgiyi geliştirmek.
2) Hükümetin, savaşta kullanılan bazı hammaddelerin iç üretimini korumak ve teşvik etmek için bir sistem tasarlaması gerektiği.
3) Savaş ile ilgili endüstriler, savaş zamanı için iskelet organizasyonlarını sürdürebilmeleri maksadıyla hükümet tarafından teşvik edilmeli.[24]

Bunlar bir yana, Baruch öneriyor:

"Anglo-Amerikan hukukunun, hükümetin yetki küresinin sadece sözleşme ihlalini, dolandırıcılığı, fiziksel yaralanmayı ve mülke zarar vermeyi önlemek ile sınırlandırıldığı ve hükümetin sadece yetkili olmayan kişilere koruma sağladığı eski doktrininden uzaklaşmaya aşamalı olarak zorlandık."[25]

Hükümetin, yetkisi olan kişilere de koruma sağlamasını, nitekim savaş zamanı bundan da aşamalı olarak uzaklaştığını belirtiyor. Baruch devam ediyor: "Kitle sanayi gücünün ayrımcı uygulamalarına karşı yetkiye sahip bireylerin hükümet tarafından korunması gereklidir." War Industries Board'un savaş zamanındaki başarısını anlatıyor:

"Birçok iş adamı kariyerlerinde ilk defa, savaş zamanında, kendilerine ve çoğunluğun yararına olan kombinasyonun, iş birliğinin, ortak eylemin muazzam avantajlarını doğal rakipleriyle birlikte deneyimlediler." 

Harika ya. Burada bir kesip George Orwell'in 1948 adlı romanında bir pasaj aktarmak istiyorum size. Kesinlikle okumanız gereken bir kitap. Burada bahsedilen kolektivist "sosyalist" hareketlere dair muazzam bir eleştri vardır bu kitapta. Fakat özellikle günümüz modern ve kontrollü savaşlarını gözler önüne serer:

"Modern savaşın ama amacı, genel yaşam düzeyini yükseltmeksizin, makinelerin ürettiklerini tüketmektir. On dokuzuncu yüzyıl sonlarından bu yana, tüketim malları fazlasının ne yapılacağı, sanayi toplumunun gizli bir sorunu olagelmiştir. Pek az insanın yeterince yiyecek bulabildiği günümüzde bu sorun hiç kuşkusuz ivedilik taşımamaktadır; dahası, hiçbir yapay yok etme süreci yaşanmıyor olsaydı bile ivedilik kazanmayabilirdi...Savaşın asıl yaptığı yok etmektir; ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan emeğinin ürünlerini de yok eder. Savaş halk kitlelerini fazlasıyla rahata erdirecek, dolayısıyla uzun sürede kafalarının fazlasıyla çalışmasını sağlayacak araç gereç ve donatımı paramparça etmenin, stratosfere yollamanın ya da denizin dibine göndermenin bir yoludur...Savaş uğraşı, ilke olarak, her zaman halkın basit gereksinimleri karşıladıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlanır. Uygulamada, halkın gereksinimleri hiçbir zaman yeterince değerlendirilmediği için, sonunda zorunlu gereksinimlerin yarısı hep eksik kalır; ama bu bir avantaj olarak görülür. Ayrıcalıklı kesimlere bile sıkıntı çektirmek, bilinçli bir tutumun sonucudur; çünkü genel bir yoksunluğun hüküm sürmesi küçük ayrıcalıkların önemini arttırır ve böylece bir kesim ile öbürü arasındaki farkı büyütür...Demek, savaş daha önceki savaşlarla karşılaştırarak değerlendirdiğimizde, bir düzenbazlıktan başka bir şey değildir. Boynuzları birbirlerini yaralayıp bereleyemecek biçimde oluşmuş, geviş getirenler takımından bazı hayvanlar arasındaki dövüşlere benzemektedir. Ama savaşın, gerçek olmasa da, tümüyle anlamsız olduğunu söylenemez. Savaş, tüketim malları fazlasını eritmekle kalmaz, aynı zamanda hiyerarşik toplumun istediği zihinsel ortamın korunmasına destek olur. Savaş, görülebileceği gibi, artık tümüyle bir iç sorundur. Savaş Barıştır."[27]

Vietnam Savaşı'nda ABD bankerlerinin Sovyetler ile ticaretinde üretilen tanklar ile cephede ABD askerlerinin bu "kendi" tanklarıyla karşı karşıya gelmesi iğrenç bir durumun resmidir. Ve Trading with the Enemy Act'in ihlalinin de küçük bir kısmını görmüştük. Kanımca da bu kanun sadece bir kılıf idi. Her neyse. Baruch bu savaş durumunun normal zamanda devam etmesini öneriyor. Ve eğer, bu kooperatif özellikler devam etmez ise, iş adamının kışkırtılacağı ve birçoğunun genel kamu refahına çok az katkıda bulunarak özel kazanç için işlerini sürdürmeye karşı direnemeyeceklerini söylüyor. Baruch şuna varıyor:

"O halde soru, bu işbirliklikleri yetenekli oldukları iyi işleri sürdürmek için korunurlarken halkın çıkarını korumak için ne tür bir hükümet organizasyonu kurulabilir, olur."

Burada sadece, komün çıkarına olan planlamada, Karl Marx'ın öne sürdüğü proleterya öncülüğü yerine Baruch'un iş adamlarının öncülüğünü koyduğunu görüyoruz. Marx Komünist Manifesto'da şöyle der: "Modern devletin yürütme gücü, tüm burjuvazinin ortak işlerini yürüten bir kuruldan başka bir şey değildir."[28] Marx da aslında bu yürütme gücünün varlığını istemez. Sadece devrim sonrası işlerin yoluna koyulması için bir süreç olarak görür. Ardından da proleterlerin düzeni oturttuktan sonra devleti yok edeceklerini söyler. Üniversitede yıllarında Ütopik Sosyalist'leri eleştiren Marx'ın proleterlerden böyle bir özveri beklentisi ironiktir. Proleterlerin öncülüğünden kasıt da aslında proleteryanın diktatörlüğüdür. Lenin'in dediği üzere, bir takım silahlı işçiler burada rol oynar. Nihayetinde burada bir azınlık söz konusudur; yani kaçınılmaz bir oligarşik kolektivizm. Baruch belki de bi tık daha delikanlıdır. Fakat Baruch'un teklifinde teorikte tüketici bile kazanamaz. Çünkü tüketici haklarını koruyan serbest pazarın rekabeti ve verimliliğidir. Baruch'un teklifinde kazanan endüstriyel sektöre sahip olan azınlıktır. Baruch'un fikirlerinde de yine Frederick Howe'un "azınlık için çalışan çoğunluk" ilkesi vardır. İleride Bernard Baruch'un Roosevelt'in NRA programında olacağı da şaşırtıcı olmayacaktır. Ne ki, kendisi seçimlerde FDR'a $200,000 bağışlamıştır. Bunun yanısıra pratikte daha başarılı olan kooperatif sosyalizm örneklerine Federal Reserve System'da rastlıyoruz.

Federal Reserve System da gözen çarpan isim, daha önceden ismi geçen Max Warburg'un biraderi Paul Warburg. Warburg M.M. Warburg & Co(Hamburg), Kuhn, Loeb & Co., Samuel Montagu & Co. gibi şirketlerde yönetimde yer almıştır. Warburg, 1907'de finansal paniklerin başlangıcında ABD banka sistemi üzerine 2 tane broşür yazmıştır: Defects and Needs of our Banking System and A Plan for a Modified Central Bank.[29] 1910'da kendisi United Reserve Bank'a resmi olarak teklif edildi ve Başkan Woodrow Wilson tarafından Federal Reserve Board(Kurul)'a üye olarak atandı. Bilahare Danışma Konseyi'nde yer alması ve sonunda Federal Reserve Board Başkanı(1924-1926) olması gecikmedi. 1913'de Federal Reserve Kanunu'nca, Warburg ve arkadaşları Howe'un önerdiği üzre kendilerine legal tekelcilik haklarını tanıdılar. 1921'de özel International Acceptance Bank'i yürütürken hala Federal Reserve Board yönetiminde yer almaktaydı. 1925'de iki tane daha banka ekledi buna: the American and Continental Corp. and the International Acceptance Trust Co. Aynı zamanda akılda bulunmalı: Paul Warburg, IG Farben in Germany. I.G'ye bağı American IG Chemical Corp.'un yöneticisiydi; Farben Şirketi de 1933'de Nazi toplama kamplarında kullanılan Zyklon-B gazının üreticisiydi.

Murray Rothbard adındaki tarihcinin, 1929'daki ekonomik çöküşün 1920 kökenlerini anlatıyor:

"ABD senetlerinin alımı daha fazla tanıtım alırken satın alınan faturalar en az indirim kadar  ve hatta indirimden daha önemliydi. Satın alınan faturalar 1921 ve 1922'de Rezerv kredisinin enflasyonist geçit törenine öncülük etti; bunlar(Satın alınan faturalar -bills bought-) 1924 enflasyon dönemindeki senetlerden daha önemli ve 1927'dekiler ile aynı önemdeydi. Üstelik, yalnızca satın alınan faturalar 1928 yılının son ölümcül yarısında enflasyonun uyarıcısı olarak devam etti."[30]

Peki Rothbard tarafından Ekonomik Buhran'ın suçlusu ilan edilen bu "satın alınan faturalar" neydi? Akseptanslardı. Akseptans kabul belgesidir; evrak hukuku açısından poliçenin borçlu tarafından ödeneceğinin, imzalanması suretiyle kabulüdür. Akseptans işlemlerine en fazla dış ticarette ve milletlerarası mali ilişkilerde başvurulmaktadır. Dış pazarlarda poliçe işleme koyan firmalara dair tam bilgi sahibi olmayan veya dışarıdaki alacakları kovalamak güçlüğünü hesaba katan satıcılara bir banka imzası gerekli güveni sağlamaktadır.[31] Peki 1920'den önce ABD'de çokça tanınan akseptans marketini kim kurdu? Paul Warburg. Bu akseptanslardan aslan payını The International Acceptance Bank, Inc aldı. Bankanın başkanı Paul Warburg ve James Paul Warburg, Felix Warburg da kurucularıdır. Şunu belirtmeliyim ki, burada 1929 Ekonomik Buhranı'nın birincil sebebi olarak bunu göstermiyorum. Sadece veriler ışığında bunun da faktörlerden biri olduğunu söylüyorum. Paul Warburg'un bankaların enflasyonu önleme kabiliyetine sahip olduğunu söylediği şu muhtıraya bakalım:

"Hükümet ve ABD'nin bankaları çaresiz otomatlar iseler, enflasyon, şüphesiz doğmak zorunda kalır. Fakat bankalarımızın, tüm nakit rezervlerini kanunun gerektirdiğinden daha yüksek tutmak gibi -tabi gerçekten, ülkenin güvenliği için tavsiye edilen bir adımsa- ortak bir koruma planında iş birliği yapamayacaklarını izlenimine sahip olmak, bankalarımıza bir hakarettir."[32]

Rothbard şu sonuca varıyor:

"Muhakkak, Warburg'un Federal Reserve System'deki lider rolü, kabul(ekseptans) politikasından aslan payını almaktan bağımsız değildi."[33]    

Bu politikalar 1920'de enflasyona sürüklenmekte ve ardından 1929'de Büyük Buhran'a sebep olmakta etkiliydi; Bilahare de bir bankerler tarafından arzu edilen ekonomik planlamanın(New Deal) gerekli olduğu ortamı yaratmaktaydı. Bunlar; Tıpkı Sutton gibi, bu gerçeklerin altını çizebilen Rothbard'un belirttiği üzere "Genel halkın pahasına küçük bir gruba özel imtiyaz verilmesi." içindi. Bir finansal oligopoli için. Sutton şöyle diyor: "Hatta bugün, 1975'te bile, sorunun oldukça basit bir açıklaması tartışılmazken; akademik teorisyenler karatahtaları anlamsız denklemlerle dolduruyorlar, enflasyondan doğan genel halk mücadeleleri ve gelecek kredi çöküşlerinin sebeplerinden bahsediyorlar. Federal Rezerv Sistemi, kamu yararını koruma ve teşvik etme kisvesi altında birkaçının yararına çalışan para arzının hukuki özel bir tekelidir."[34] Warburg'a hayranlık duyan biyografi yazarlarından bir tanesi şöyle yorumluyor:

"Paul M. Warburg, muhtemelen bir devrim gerçekleştiren en hafif huylu adamdır. Bu kansız bir devrimdi: halkı silahlanmaya teşvik etmedi. Sadece bir fikirle silahlandırdı. Ve fethetti. Bu inanılmaz bir şey. Utangaç, duyarlı bir adam, yüz milyon insanla dolu ülkeye fikrini empoze etti."[35]

Aslına bakarsanız bu devrimin sosyalist devrimden pek bir farkı yoktu. Sovyetler'deki parasal diktatörlük ile Federal Reserve System'deki diktatörlük apaçıktır. Sözgelimi olaylardaki araca göz atalım: The International Acceptance Bank, Inc.'a.


Banka 1921 yılında New York'da kurulmuştur ve Warburg'un Bank of the Manhattan Company'sine bağlıdır. Bahsettiğimiz gibi Paul M. Warburg kurul başkanıdır. Kardeşi Felix (Kuhn Loeb & Co. partneri) ve oğlu James P. Warburg başkan yardımcılardırlar. Bankanın başkan vekili John Stewart Baker, Bank of Manhattan Trust Co. ve International Manhattan Co.'nun yöneticisi, aynı zamanda New York Title and Mortgage Co. gibi Wall Street'teki daha birçok şirketin yönetimindedir. Yönetim kurulunda bu örümcek ağının daha birçok ismi vardır: Newcomb Carlton(Rockerfeller kontrollü Chase National Bank Başkanı ve aynı zamanda Morgan    kontrollü Metropolitan Life Insurance Co. ve önceden sözü geçen American International Corporation'un başkanıdır.), Charles A. Stone(American International Corp. yöneticisi, Federal Reserve Bank yöneticisi(1919-1923)), David Franklin Houston(Morgan kontrollü Guaranty Trust Co., A.T.& T.), Philip Stockton(A.T. & T., General Electric),... Peşi sıra kesilmek bilmeyen ağın içinde daha fazla isim var. International Acceptance Bank'ın yönetimindeki kişilerde de göze çarpan şey American International Corp.'un da yönetiminde yer almaları. Ki bu da, Bolşevik Devrimin'deki araçlardan bir tanesiydi. Sonuçta International Acceptance Bank yönetimi bankerler ile doluydu. Warburg ve Roosevelt ortaklığı çok eski ve New Deal'da da kendini göstermektedir. James P. Warburg'un tutanaklarında bu eski ortaklığı görebiliyoruz: "Başkan'ın en büyük oğlu James Roosevelt'i bir kaç yıldır tanıyordum. Çünkü White Plains'deki Amcam Felix'in arazisinde bulunan kır evlerinden birinde yaşıyordu."[36] Nitekim James Warburg da ileride Franklin D. Roosevelt'in parasal danışmanı olacaktır. Aynı şekilde Warburg-Morgan-Roosevelt ilişkileri için de gazete küpürlerine bakabilirsiniz.[37][38] Warburg'ların NRA programına ilişkin ilgileri, 1933'de FDR'a gönderilen muhtırada yer almaktadır:

"Başkan için muhtıra: Yurtiçi Para Birimi Sorunu. Yönetim, kanımca, bugün olduğundan daha ciddi bir durumla karşı karşıya gelmedi. Tüm kurtarma programı -ki politikasının kalbi budur-, parasal alanda belirsizlik ve şüphe ile tehlikeye girmektedir. Eğer bilinmeyen bir miktarda parasal değer kaybı ve parasal deneylerin korkusu varsa, The National Recovery Act(Ulusal İyileştirme Yasası) muhtemelen herhangi bir yararlı sona işlev gösteremez. Şimdiden muazzam bir sermaye akışı oldu ve belirsizlik sürdüğü sürece bu uçuş artan bir hızla devam edecek."[39]

Temmuz 1933'de, James Warburg bu muhtırayı FDR'a gönderdiğinde Hazine Sekreteri (Secretary of the Treasury) FRB(Federal Reserve Board)'nin yöneticisi olan William H. Woodin'di. Yine benzer şekilde FRB'nin vekil başkanı FDR'ın "en sevdiği amcası" Frederic Delano idi. Frederic Delano da 1931-1936 yılları arasında Federal Reserve Bank kurulunda başkandı ve FDR 1934'de Delano'yu National Resources Planning Kurulu başkanlığına atadı. 1933-34 yıllarında ABD, tarihinin en kritik finansal krizini yaşadı. Peki FDR ne yaptı? Krizden sorumlu olan operatörleri finansal doktor olarak çağırdı.[40] Sonradan göreceğiz ki National Industrial Recovery Administration'a son halini veren Warburg'lar olmuştur.

Sonuçta bazı finansör-filozoflar bu kooperatif sosyalist fikirlerin gelişim aşamasında literatüre bir takım yazmalar bırakmışlardır. Ne ki, çoğu Manhattan'da aktif rol oynayan bankerlerdendir. Kendisi bile saçma olan "herkes için herkes" ideolojisini "azınlık için çoğunluk" fikrinin üstüne giydirmeye çalışmışlardır. Bu ideolojinin halk tarafından benimsenmesi bir yana, kamu alanları ve bu bankerler arasındaki ilişik zaten bunun yürürlüğe sokulduğunu göstermektedir. Sutton'a göre bu gerçekler tarihçiler tarafından yadsınmıştır. Daniel Fusfield diye bir tarihçi de bunun altını az da olsa çizmiştir:" Erken New Deal'ın N.R.A.'da gelişecek olan ticaret birliği hareketinde aktif rol aldı."[42]. Fakat FDR'ın ticaretteki rolünü "meraklı bir karışım" olarak tanımlamaktadır. Fusfield: "FDR, sırf kar etmenin, iş hayatının bir gerekçesi olmadığı konusunda ısrar etmektedir. Ona göre, bir iş adamı aynı zamanda kamu hizmeti güdüsüyle de hareket etmelidir." Bunlar Fusfield'e göre "bir dizi, tamamen spekülatif ve halka hizmet etmekle ilgisi olmayan tanıtım girişimleri"ydiler.[3] Fakat durum bunlardan daha fazlası: Karı maksimize etmekti. Şimdi ise, American Construction Council (A.C.C.)'ye bir göz atalım.


American Construction Council (A.C.C.) Mayıs 1922'de kurulmuştur. Orijinal teklif Ticaret Sekreteri Herbert Hoover'dan gelmiştir ve Franklin D. Roosevelt'in altında yürütülmüştür. A.C.C.'nin halka açıklanan amacı üretimin verimliliği, standardizasyonu, ve etiğiydi; ama daha önemlisi ve daha gizlisi ise, hükümetin tekelcilik karşıtı soruşturması kapsamından korkusuzca kendi fiyatını ve üretim seviyelerini düzenleme fırsatı sağlamasıydı: "İnşaat endüstrisini yüksek bir bütünlük ve verimlilik düzlemine yerleştirmek ve inşaat sektöründeki hizmetin iyileştirilmesine adanmış bir dernek aracılığıyla mevcut kamu kurumlaru tarafından yapılan iyileştirmeye yönelik çabaları ilişkilendirmek"[41] Baruch'un dediği şey aslında buydu: Kamu hizmeti verirken hükümet altında endüstriyi düzenle. Aşağıda bu konseye FDR tarafından belirgin kişilere yapılan davetiyeleri göreceksiniz:






FDR, konsey için bazı bankerlerden yatırım ve katılım bekliyor. İnşaat sektörünü devlet eli altında nasyonel hale getirerek ticaret yapmak yine birincil hedeftir. Adam Smith şöyle der: "Aynı ticaretin insanları bile nadiren de olsa neşe ve eğlence için araya gelebilir; fakat muhabbet, halka karşı yapılan komplolar ve fiyatları yükseltmek için bir entrika ile son bulur."[41]

Bahsedilen kişiler FDR'ın seçim kampanyalarında FDR'ı desteklemişlerdir. Nitekim detaylarına girmediğim New Deal programı başlı başına bir olaydır, ve aynı şekilde Swope Planı'nı da öyle. Bu kooperatif sosyalistlerin eylemlerinin kanıtlı detaylarına Antony Sutton'un Wall Street and FDR kitabında ulaşabilirsiniz. Hatta Sutton'un Bolşevik Devrimi ve Hitler'in Yükselişi'ni de içeren bu üçlemenin kesinlikle okunması gerekir. Geçmişi değiştirmek isteyenler olacaktır. Yine 1984 romanından: "Geçmişi yöneten geleceği yönetir. Şimdiyi yöneten geçmişi yönetir." 3 bin yılın hesabını iyi vermek zorundayız; ve elimizde internet varken bunu gerçekten iyi yapmalıyız. Dediğim gibi kişiler ve kurumlar değişime uğramaktadır, uğrayacaktır. Nitekim hiçbiri önem arz etmez bunların; önemli olan fikirlerdir. Politik doğruculuk uğruna ancak bir romantizm kadar gerçek olan fikirleri umarsızca savunmak muhtelemen büyük bir kitleye üniversite hayatı boyunca karizma sağlarken azınlık bir kitleye de hatırı sayılır faydalar sağlayacaktır. Bahsettiğim tarihi gerçekleri aktaran Sutton'un metodolojisi nispeten diğer tarihçiler ile aynıydı. Kitabın kapağına da baktığım taktirde, kitabın otobüs duraklama yerlerinde ve benzin istasyonlarında satılan bir şeye dönüştürülmüş olduğunu tahmin edebiliyorum. Bu gerçekleri saçmaya indirgeme ya da "komplo teorisi" olarak isimlendirmek aslında tutarsızca bir eleştiriden ibaret. Bir eleştiri bile denemez; zira tarihteki bir olayın bir plan sonucu gerçekleşmesi ile doğru olması arasında bir bağlantı yoktur. Hatta gerçek olduğu varsayılıp da üzerinde hemfikir olunan tarihi veriler de planlar üzerine kurulu olan şeylerdir. O halde ayrışılan nokta daha önce de dediğim gibi, sahip olunan mutabıkların sayısıdır. Bunlar tabi nihayetinde doğru bilginin -epistemolojik metodoloji- ölçütleri değildir. Özellikle bu tarz tarihi verilerde, Descartes'in yöntemi benimsenebilir : Kartezyen kuşku metodu. Descartes'e göre bir sepet içindeki elmaların bazılarının çürük olduğunu düşünüyorsak en iyi ayıklama yöntemi sepetin tamamen boşaltılmasıdır. İncelediğiniz elmaların sağlamlığından emin olduklarınızı sepete geri koyarsınız. Fakat çürük olanları tekrar sepete atmazsınız. Her neyse, bunu sadece aklıma geldiği için paylaşmak istedim. 21. yüzyılda dünyanın hala birileri tarafından yönetilmediğini düşünmek güçtür. Bunu düşünüyor olmak yenilginin -teleolojisi- kabullenilmişliği değildir. Bir yerde, birilerinin gökten zembille indirdiği ve ardından finansal olarak desteklediği Kızıl Devrim var. Bir yerde de, ülkenin her ferdinden, 2 ekmeği varsa 1 tanesinin istendiği Tekâlif-i Milliye var. Kahraman fikirler, kahraman ideolojiler hiç olmadığı kadar yakında aslında. Fakat çürükleri ayıklamak gerekiyor. Bu yazıyı artık bitiriyorum. Sözün özü, tıpkı şuanda da dünya zenginliğinin %90'ına %10'luk bir kısmın sahip olması gibi elinde gücü tutan birileri olacak, nitekim bu "güç istenci" insana has bir şey; fakat önemli olan şey fikirleri anlayarak bunu yaşayabilmek. Benliğinizi unutmayın ve arada bir yalnız kalıp kendinizle "sosyalleşin".

Yazıda dilim döndüğünce bazı fikirleri eleştirmeye çalıştım. Çoğunlukla da düzgün bir çeviri getirmeye uğraştım. Her ne kadar giriş mahiyetinde bir erk edinsem de, bu yazının asıl amacının Sutton'un diğer eserlerine yönelik bir okuma çağrısı niteliğinde olduğunu belirtmek isterim.

Birbirimize hep "hakkı" ve en önemlisi "sabrı" tavsiye etmek ümidiyle.


Sosyalizm eleştrisi.

Dipnot

[1] Frederic C. Howe, Confessions of a Monopolist (Chicago: Public Publishing Co. 1906).
    Howe'un kitabının yayımcısı, John D. Rockerfeller tarafından 1973'de yazılan The Second American Revolution adlı kolektivist mersiyenin yayımcısıyla aynıdır.

[2]    Sutton, Bolshevik Revolution, op. cit.

[3] Howe, op. cit., p. 145.

[4] Otto H. Kahn, Of Many Things, (New York: Boni & Liveright, 1925), p. 175.

[5] R. S. Brookings, Economic Democracy, (New York: Macmillan, 1929), pp. xxi-xxii.

[6] R. S. Brookings, Industrial Ownership (New York: Macmillan, 1925), p. 28.

[7] a.g.e p.44

[8] The Nation's Business, June 5, 1924, pp. 7-8.

[9] Brookings, Industrial Ownership, op. cit., p. 56.

[10] Brookings, Economic Democracy, op. cit., p. 4

[11] R. S. Brookings, The Way Forward (New York: Macmillan, 1932), p. 6.

[12] a.g.e p. 8.

[13] John A. Garraty, Right Hand Man: The Life of George W. Perkins, (New York: Harper
& Row, n.d.), p. 216.

[14] a.g.e

[15] Filene, The Way Out, op. cit., p. 281

[16] Filene, Successful Living in This Machine Age, op. cit., p. 269.

[17] From Samuel Crowther, A Basis for Stability, (Boston: Little, Brown, 1932), p. 59.

[18] a.g.e p.111.

[19] a.g.e p.113.

[20] Antony Sutton, Wall Street and FDR, s. 72.

[21] Clinton Roosevelt, The Science of Government Founded on Natural Law (New York:
Dean & Trevett, 1841)

[22] Margaret L. Coit, Mr. Baruch (Boston: Houghton, Mifflin, 1957), p. 147.

[23] a.g.e p. 172.

[24] Antony Sutton, Wall Street and FDR, s. 78.

[26] a.g.e

[27] George Orwell, 1984, s. 201-216

[28] Karl Marx, Frederich Engels, Komünüst Manifesto, Can Yayınları, s.52

[29] Paul Warburg, The Federal Reserve System, Its Origin & Growth; Reflections & Recollections (New York: Macmillan, 1930)

[30] Murray N. Rothbard, America's Great Depression (Los Angeles: Nash Publishing
Corp. 1972), p. 117.

[31] https://www.iktisatsozlugu.com/nedir-1117-AKSEPTANS

[32] United States Senate, Hearings, Munitions Industry, Part 25, op. cit., p. 8103.

[33] Murray Rothbard, America's Great Depression, op. cit., p. 119.

[34] Antony Sutton, Wall Street and FDR, s. 83.

[35] Harold Kellock, "Warburg, the Revolutionist," in The Century Magazine, May 1915, p. 79.

[36] James P. Warburg, The Long Road Home: The Autobiography of a Maverick (Garden City: Doubleday, 1964), p. 106.

[37] New York Daily Tribune, January 25 Tuesday 1910, sf 2. (sol alt taraf.)

[38] The Washington Times, The Final Edition, June 9 Monday 1919, Number 11.190  (sağ orta taraf)

[39] Franklin D. Roosevelt and Foreign Affairs, Vol. I, p. 325. Memorandum of James P. Warburg to Roosevelt, July 24, 1933.

[40] Antony Sutton, Wall Street and FDR, s. 85.

[41] Adam Smith, An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations (London: George Routledge, 1942), p. 102.

[42] Cited in Fusfield, Economic Thought, op. cit., p. 102.

[42] Daniel R. Fusfield, The Economic Thought of Franklin D. Roosevelt and the Origins of
the New Deal

 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder