Peygamberden Sonra



Lasley Hazleton bir agnostik. İslam dininin sonsuz hikayelerinden birini bir agnostiğin satırlarından işitmek, onun satırlarında tanımak ilginçti. Ve ilginç kelimesi yasaklı kelimeydi. Çünkü genelde bir şey tarif edilmekte başarısız olunduğunda ilginç ya da garip kelimeleri kullanılır. Örneğin ne zaman bir şey "ilginçmiş" diye düşünsem, o konuda henüz bir fikir geliştirememişim demektir. Ama bu durumda hayır, bir fikir geliştirdim. Oradaki "ilginç" kelimesinin seçimi, Hazleton'un satırlarındaki anlatım gücünün, Tanrı'nın gücüne olan inançtan besleniyor olması gerektiğine vurguydu. Çünkü ancak inanan bir insan Kerbela'yı doğru aktarabilirdi. Ve kitabında bazı noktalarda Kur'an'ı, Hz.Muhammed'in yazamayacak olduğundan bahsediyordu. Size, inancınızın gerektirdiği duyguları yaşatabilen biri ne hissetiğinizi anlayan biri olmalıydı. Fakat Hazleton benim inandığım şeylere inanmadan beni anladı ve beni anlattı. Tamam, inanç başka inananları da istiyor elbet; fakat bu sefer daha çok merak ettiğim, kitaptaki tüm bunları anlatabilip de hala agnostik kalabilmenin arkadasındaki argümanların neler olduğu. Çünkü çok sağlam argümanlar olabilirler. Yine de sanki öyle değilmiş gibi hissediyorum, çünkü kelimelere yüklediği anlamlar öyle değilmiş gibiydi. Ya da sadece iyi bir hikaye çıkarmak için öyleymiş gibi davrandı. Tüm bunların önemi yok aslında. Bunlar sadece yazıya nasıl başlasam diye düşünürken kafamda gezen saçma sapan ayrıntılardı. Asıl mevzu daha büyük.

Kitap Hz.Muhammed'in ölümünden hemen önceki tarih diliminde, "Peygamber öldükten sonra halefi kim olacak?" sorusuyla başlıyor. Bu gerçekten önemli bir soru. Bu soruyla ilk defa karşılaşmıştım yine de. Ne biliyim, yine o ezber cümleleri hızla dolaşıyordu kafamda: "Hz.Osman döneminde Kuran'ı Kerim çoğaltılmıştır." vesaire vesaire. Her konuya dair hatırlayabilirsiniz aslında bu kalıp cümleleri. Çünkü sistemin kazandırabildikleri bunlar oldu. Hatta kitabın kısa bir bölümünde bu cümlenin benzerine Hz.Osman'dan söz edilirken rastladım. Biz insanlar bilgilere ve fikirlere duygular yükleriz ve kesin olarak söyleyebilirim ki bu kalıp cümleyi hatırlamak kendimi acınası hissettirdi. Çünkü o zaman fark ettim, ulan şu kitaptaki mevzuya bak ve bi de tüm mevzuda öylesine verilen şu bilgiye bak. O öylesine verilen bilgi ortaokulda bizim tüm mevzumuzdu. Neyse bu ayrı konu, ben asıl olaya dönüyorum.   

Hazleton, kitap boyunca Hz.Ali'yi bir kahraman modelinde anlatıyor. Aslında şuana kadar kafamda neden böyle bir Hz.Ali modeli inşa etmemişim, bunu sorguluyordum. Çünkü Hz.Ali gerçekten güçlü bir karakter. Bu satırlar da sadece bunun yansıması. Kitapta da Hz.Ali'nin mücadelesi, Sünni-Şii bölünmesinin sebeplerinin bağlamında ele alınıyor. Elbette Sıffın Savaşı'nı, Cemel Savaş'ını hatta Kolye Olay'ını okumak gerekiyor bu bölünmeyi anlamak için. İnanıyorum ki, ben bir müslüman olarak bir agnostik kadar iyi yazamazdım bu epik hikayeyi. O yüzden, okuyun. Allah'ın Aslan'ı Ali'nin sabrını, Hz.Hüseyin'in cesaretini ve Kerbela'nın ruhunu. Ben sadece şu nacizane satırları eklemek istiyorum, Ali Şeriati'den ve Hazleton'dan esinlenmeyle:  

Ali Şeriati şöyle der: "Din insanların hayatında aykırı, çelişkili roller oynayan güçlü bir fenomendir. Din tahrip edebilir, hayat verebilir, uyutabilir ya da uyandırabilir, esir edebilir ya da özgür kılabilir, uysallık ya da isyan öğretebilir." Örneğin, Kerbela'nın muazzam duygusal anlamlarını, o kadim hüznü ve simgeyi, Ali Şeriati bir anlamda farklı bir duyguya büründürmüştü. Adaletsizliğe karşı adaletin, esirliğe karşı özgürlüğün, kötülüğe karşı cesaretin sembolüne. Onun öğrettigi "isyan" yine bu sembolden beslenir. Şöyle bir sözü var: "Gidenler Hüseynî bir iş yapmıştır, kalanlarsa Zeynep gibi davranmalı, yoksa Yezit’tir.” İslam'ın "aktif" müslüman kavramını bu sembollerle vurgular. Din harbiden de dediği gibi çok ilginç bir fenomen. Çünkü bakıldığı zaman, İran İslam Devrimi'nin lideri Humeyni de Ali Şeriati'yi anlamış olsa gerek ki bu sembolü kullanmıştır. Seksenlerde yaşanan İran-Irak savaşında binlerce Iraklı gence, başlarına takmaları için üzerinde "Kerbela" yazan bantlar verilmişti ve bunlar canlı mayın taramacı olarak araziye gönderilmişti. Hatırlarsanız Kerbela'da Hz. Hüseyin de ölüme gider. Bu gençlerin pek çoğu da Irak'ta İran askerlerinin yolunu açmak için mayın tarlalarına girip öldüler ve bunu yaparken şehit olup cennetine gireceklerine inandılar. Humeyni, Kerbela etkisi sayesinde iktidara gelmişti ve işin o kadar ilginç olmayanı da iktidar peşinde olan sadece bir tane "Humeyni" yok.

Selam.