EMİRUL UMERA

GİRİŞ
     
        Emirul Umera, Bir komutanın veya bir valinin geniş yetkilerle donatılması demektir. Emirul Umera anlayışı İslam’ın erken dönemlerinden beri var olduğu söylenebilir. Bu anlayış yani emirul umera anlayışı ilk defa bilinçli bir şekilde bir sistem olarak Halife Razi tarafından Hicri 324 de ortaya konmuştur böyle bir anlayışın ortaya konmasında Abbasi devletinin içinde bulunduğu zorluklar oldukça etkili olmuştur. Emirul Ümera anlayışını tarihi olarak iki döneme ayırmak mümkündür. 1.Dönem, İslam Devletinde Hz.Ömer ile başlayan dönem  ve Abbasi Halifesi olan Vasık’ın ölümü ile biten dönem. 2.Dönem ise Halife el-Mütevekkil dönemi ile başlayıp   Halife Razi’nin emirul ümera anlayışını bir sistem olarak ortaya koymasıyla ve Abbasilerin yıkılışına kadar süren dönem diyebiliriz. Bu dönemsel ayırma işlemi tarihdeki birçok devlete uygulamak mümkündür diyebilirim. Buna bir örnek olarak Antik Roma Cumhuriyeti verilebilir . Sayın Hakkı Dursun Yıldız hoca şöyle demiştir:  “Bu anlayışın Osmanlı devletinde de bulunduğunu ifade etmiştir.”  Yani emirul umera anlayışını erken dönem İslam devletleriyle sınırlamazsak birçok devlette bu anlayışı görmemiz mümkündür. Emirul Ümera anlayışı iki dönem şeklinde tasnif  etmiştik. Mevcut olan bu tasnifi açıklamak gerekirse 1.Dönemi Devletin Otoritesinin güçlü olduğu ve mevcut olan emirul ümeraların otoritesinin devlet üzerinde fazla etkin olmadığı dönem olarak tanımlayabiliriz. Bu kişilerin otoritesi devlet üzerinde olsa dair bu güçlerini kendi bireysel çıkarları için değil devletin çıkarları için kullandıklarını söyleyebiliriz. Buna bir örnek olarak Hacca b. Yusuf’un valiliği örnek verilebilir ki o Abdülmelik’nde ve 1.Velid’nde güvendiği bir adamdır, Horasanın ve Maveraünnehir’in Müslümanlaşmasında çok önemli katkıları olmuştur . 2.Dönem ise ilk temelleri Halife Mu’tasım zamanında atılmıştır.Halife Mu’tasım Türk milletine güvenmiş ve onları önemli mevkilere getirmiştir. Samarra Şehrini kurması bunlardan en önemli olanıdır. Bu dönemin asıl başlangıcı ise el-Mütevekkildir o Türk azınlığa güvenmemiş hatta onların aleyhine birçok girişimde bulunmuş onların önemli kumandanlarından olan İnak’ı öldürtmesi  ile 2.Dönemin için gereken unsurları hazır hale gelmiştir. Artık el-Mütevekkil den sonra gelen halifelerin çoğu Türklerin kuklası olmuştur. Aynı şekilde bürokratlarda devletin çıkarlarına değil de kendi çıkarlarına göre davranışlar sergilemiştir. 

1.DÖNEM
1.1 I.DÖNEMİN TARİHİ ÖRNEKLERİ
     
       İlk örneğim Hakkı Dursun Yıldız hocamızın Hz.Ömer’in hilafetinden verdiği örnektir şöyle demiştir : “Hz.Ömer döneminde Sasani İmparatorluğu ile yapılan Kadisiye Savaşı’nda  İslam Ordusu kumandanı Sa’d b. Ebu Vakkas’ın emirul umera unvanını taşıdığı bilinmektedir.”  Yine Hakkı Dursun hocamızın bir diğer örneği de şu dur “Emevi Halifesi I.Yezid’in Abdullah b. Zubeyr’in üzerine gönderdiği Müslim b. Ukbe de bu ünvanı taşımaktadır.”  Benim bu örneklere eklemek istediğim bir diğer örnekte Halife Mu’tasım zamanında Babek ile savaşması için gönderilen Afşindir.  Emirul umera, Halifenin çeşitli sıkıntılı sebeplerden ötürü bir komutanı veya bir valiyi çeşitli yetkilerle donatmasıdır. İki Emevi hükümdarı olan Abdülmelik ve I.Velid döneminde valilik yapmış olan Haccac b. Yusuf buna örnek gösterilebilir. I.Döneme baktığımızda bu kişileri halifeye sadık kişiler olarak görmekteyiz.

1.2 EL-MUTASIM VE I.DÖNEMİN KIRILMA NOKTASI

       El Mu’tasım’ın Samarraya şehrini kurması hakkında bir rivayeti İbn Esir aktarmaktadır: “el-Mutasım Türk gulamlarının sayısını bir hayli çoğaltmıştı, ancak bu gulamlar zamanla birer birer öldürülmeye başlandılar; çünkü bunlar kaba tabiatlı kişilerdi; hayvanlara binerek caddelerde koşturuyor, önlerine gelen erkek, kadın ve çocuklara çarparak ölümlerine neden oluyorlardı.bu yüzden Ebna’dan olan kimseler onları hayvanlarından indirip dövüyorlar, hatta çoğu zaman da onlardan birisi öldürülüyordu. Halk ise bunun onların işkence ve cefasına maruz kalıyordu.”  Halife Mut’asım’ın Samarra şehrini kurmasındaki nedeni ordusundaki Türkler ile Bağdad halkının anlaşamamasıdır oda bu sorunu çözmek için Samarra şehrini kurmayı uygun görmüştür. Anlaşıldığı üzere Halife Mu’tasım Türk gulamları için bir şehir kurarak onlara olan düşkünlüğü ve güvenini göstermiştir. Mu’tasım’ın Samarra şehrini kurması ve Türkleri bu şehirde toplamasıyla ve onları çeşitli görevlere atamasıyla artık Türkler yönetimde söz sahibi olmuşlardır. Halife Mut’asım döneminde Türkler yönetime karşı sempati beslediği görülmektedir. Bu aynı sempati ve güven Mu’tasım’ın oğlu olan Vasik döneminde de devam etmiştir. Ondan sonra ise Türklerin desteğini alarak el-Mütevekkil halife olmuştur.

2.DÖNEM
2.1 EL-MÜTEVEKKİL İLE BAŞLAYAN SÜREÇ VE II.DÖNEMİN BAŞLAMASI

     El-Mütevekkil’in emriyle halifeden sonra en güçlü kişi olan İnak katledilmişti. Bu olaydan sonra ise el-Mütevekkil çeşitli şekillerde Türkleri devlet makamlarından uzaklaştırmaya başladı muhafızlarının çoğunluğunu oluşturan Türkleri işlerinden azlederek yerlerine Arap ve diğer unsurlardan oluşan bir birlik kurdu. Bu durum ise Türkler tarafından öfkeyle karşılanmıştır. Artık el-Mütevekkil Türklerin gözünde bir düşmandı. el-Muntasır’ın ve Türk kumandanların içinde bulunduğu bir grup tarafından katledilmiştir.  Türkler Halife el-Mütevekkil’in ölümünden sonra gelen iki halife döneminde siyasi iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Bu iki halife ise Müntasır ve Müstain dir. Artık bu dönemle birlikte Halifelerin gücü iyice zayıflamış ve otorite çeşitli grupların ellerine düşmüştür bu grupları iki şekilde tasnif etmek mümkündür birinci grup bürokratlar olarak tanımlanabilir ikinci grup ise kumandanlardır.

2.2 EL-MUKTEFİ’NİN ÖLÜMÜ İLE BAŞLAYAN SÜREÇ VE II.DÖNEMİN ORTASI

Halife Muktefi’nin ölümü Abbasi iktidarı için yeni bir bunalım döneminin başlangıcı oldu. Muktedir’in halife olarak atanması yönetimi kendi içinde iki grupa ayrılmasına neden oldu. Ali b. Furat, Vezir b Abbas b. Hasan’ı kolay yönlendirilebilecek birini seçme konusunda ikna etmişti. Hilafete geldiğinde 13 yaşında olan Muktedir, vezirliğe Abbas’ı ve yardımcılığa da Ali b. Furat’ı getirmişti Dört ay içerisinde ordu kumandanlarının darbesi sonucu tahttan indirilien Muktedir’in yerine İbnu Mu’tez halife ilan edilmiş ve Vezir Abbas öldürülmüştür. Bir karşı darbe ile de Muktedir yeniden tahta çıkmış ve Ali b. Furat sınırsız yetkilerle vezir olmuştur. Muktedir  döneminde ise ekonomik bir kriz yaşanılmış ve isyanlarla boğuşulmuştur.932 de önceden kumandanı olan Münis ile aralarında çıkan bir savaş sonucunda hayatını kaybetmiştir Muktedir’in yerine kardeşi Muhammed halife olmuştur el-Kahir lakabı ile tanınmaktadır. Münis el-Kahir’den askeri gücü ve haraçların kontrolünü ona vereceğini ummaktadır ama öyle olmamış el-Kahir başka birileriyle anlaşma yapmıştır. Bunun üzerine mevkilerini tehlike altında gören Vezir Ebu Ali b. Mukle ve Münis halifeyi azlettirmeye karar verdiler. El-Kahir ise onlardan önce davranmış Münis’i öldürtmüş ve Vezir olan Ebu Ali b. Mukle ise vezirlikten alınmıştır. Sonradan ise İbni Mukle halifeye aleyhine çalışmış ve el-Kahir tahttan indirilmiştir. Tahttan inmeye direndiği içinde gözlerine mil çekilmiştir.


2.3 EL-RAZİ’NİN HİLAFETİ İLE BAŞLAYAN SÜREÇ VE EMİRUL ÜMERA ANLAYIŞININ DEVLETTE BİR MAKAM HALİNE GELMESİ


       Bu konuyu Hakkı Dursun hocamız şöyle söylemektedir: “Vezirlik, hâciblik, valilik gibi bir müessese olarak ilk defa Halife Râzî-Billâh tarafından 324 (936) yılında kurulan ve İbn Râiḳ ile başlayan emîrü’l-ümerâlık müessesesi, kısa bir müddet sonra devlet adamları arasında bir rekabet ve mücadele unsuru oldu. Kumandanlardan Beckem et-Türkî, iki yıl sonra İbn Râiḳ’i görevinden uzaklaştırarak kendisini bu makama tayin ettirdi (938). Daha sonra 945 yılına kadar Tüzün bu görevde bulundu. Diğer taraftan yine siyasî sebeplerle 942 yılında Hamdânîler’den Nâsırüddevle Hasan’a da emîrü’l-ümerâlık pâyesi verildi. 945’te davet üzerine karışıklıklar içindeki Bağdat’a giren Büveyhîler’den Ahmed, Halife Müstekfî-Billâh tarafından Muizzüddevle unvanı ile emîrü’l-ümerâ tayin edildi. Ancak bu idarî bir unvan olmaktan çok şeref unvanı niteliğini taşıyordu. Muizzüddevle de oğlu Bahtiyâr’ı veliaht tayin etmiş ve ona da emîrü’l-ümerâ unvanını vermiştir. Bu unvanın sağladığı itibar Büveyhîler’in İran’da hüküm süren kollarını rahatsız ettiğinden Muizzüddevle’nin ölümü üzerine Halife Mutî-Lillâh onun Rey ve Cibâl hâkimi olan kardeşi Rüknüddevle’ye de emîrü’l-ümerâ unvanını vermek zorunda kaldı.”  

SONUÇ
      Emirul Ümera anlayışı bir devlette bulunan çok doğal bir anlayıştır diyebiliriz. Bu anlayışın temellinde yatan fikir; devletin zor zamanlarında ya da çok zorlu bir savaş zamanında bir kişinin birçok yetkiyle donatılmasıdır denebilir. Ama ne yazık ki II.dönemde ise bireylerin veya bir topluluğun çıkarları neticesinde yozlaşmaya uğramıştır. Yani devletin içinden olan birilerinin istismarına maruz kalmıştır. İslam’ın erken dönemlerinde bu istismar görünmez iken sonraki dönemlerinde görülmektedir. Bunun en temel sebebi mevcut monarşi sahibinin yani halifenin otoritesini ve gücünü kaybetmesidir ve artık devletin kurumları ve kişileri halifeye bağlı değil aksine halife kişilere ve kurumlara bağlı hale gelmiştir. Halife Razi ise emirul ümera anlayışını resmi bir makam olarak var etmiştir. Halife Razi’nin böyle bir makam var etmesindeki sebebi Nahide Bozkurt hocamız şöyle açıklamaktadır: “Halife Razi, vezirlerin ülkeyi iyi yönetemediklerini, üst düzey kumandanların nüfuzlarını arttırarak devlet işlerine karıştıklarını ve ülke genelindeki kontrolün her geçen gün azaldığını gözlemlemekte ve bu duruma çözüm üretmeye çalışmaktaydı.”  Bu sebepten ötürü Halife Razi bu anlayışı resmi bir makam olarak sunarak çözüme ulaşacağına düşünüyordu ama ne yazık ki öyle olmadı. Aksine merkezi idare daha da güçsüzleşti. Emirul Ümera makamı ise beklenenin aksine makama tayin edilen kumandanın gücünü daha da pekiştirmişti ve halifenin yetkilerini buna paralel olarak azaltmıştı. Bu makam ise devlet adamlarının arasındaki rekabeti daha da artırmıştır bu olay ise yine çeşitli sorunlar halinde Abbasi Devletine geri dönüş yapmıştır. Abbasi Halifelerinin kukla olmasına ve kuklalaşmasına neden olmuştur. 

Kaynaklar

 1 YILDIZ, Hakkı Dursun, “Emirul Ümera”, TDV İslam Ansiklopedisi (ANKARA: TDV Yayınları, 1995) 11:158-159
2  YILDIZ, Hakkı Dursun, “Emirul Ümera”, TDV İslam Ansiklopedisi (ANKARA: TDV Yayınları, 1995) 11:158-159
 3 Jül Sezar’ın Galyalılarla savaşmak için Roma Senatosu tarafından ona verilen yetkiler bu anlamda değerlendirilebilir.
 4 YILDIZ, Hakkı Dursun, “Emirul Ümera”, TDV İslam Ansiklopedisi (ANKARA: TDV Yayınları, 1995) 11:158-159
 5 Haccac b. Yusuf’un Kuteybe b. Müslim’i Horasan valisi olarak ataması ve onun fetihlerini bu bağlamda değerlendirdim.
 6 İbnü’l-Esîr(Çeviren: Abdullah Köşe), el-Kâmil, 46-47, Bozkurt, Nahide, ABBASİLER (Türkiye/ANKARA: Diyanet Vakfı Yayınları,2018),87
 7 Muktedir’in halife olmasındaki rollerinden dolayı böyle bir ifadede bulundum.
 8 YILDIZ, Hakkı Dursun, “Emirul Ümera”, TDV İslam Ansiklopedisi (ANKARA: TDV Yayınları, 1995) 11:158-159
 9 YILDIZ, Hakkı Dursun, “Emirul Ümera”, TDV İslam Ansiklopedisi (ANKARA: TDV Yayınları, 1995) 11:158-159
 10 İbnü’l-Esîr(Çeviren: Abdullah Köşe), el-Kâmil, VI,388-389-390-391-392
11  İbnü’l-Esîr(Çeviren: Abdullah Köşe), el-Kâmil, VI,393
 12 Bozkurt, Nahide, ABBASİLER (Türkiye/ANKARA: Diyanet Vakfı Yayınları,2018),86
13  Bozkurt, Nahide, ABBASİLER (Türkiye/ANKARA: Diyanet Vakfı Yayınları,2018),87
 14 İbnü’l-Esîr(Çeviren: Abdullah Köşe), el-Kâmil, VII,85-86-87-88-89-90-91-92-93-94
 15 Bozkurt, Nahide, ABBASİLER (Türkiye/ANKARA: Diyanet Vakfı Yayınları,2018),103
 16 Bozkurt, Nahide, ABBASİLER (Türkiye/ANKARA: Diyanet Vakfı Yayınları,2018),104
 17 YILDIZ, Hakkı Dursun, “Emirul Ümera”, TDV İslam Ansiklopedisi (ANKARA: TDV Yayınları, 1995)11:158-159
18  Bozkurt, Nahide, ABBASİLER (Türkiye/ANKARA: Diyanet Vakfı Yayınları,2018),105