Felsefe Nedir ?

Selam Lâedrî. Geçenlerde düşündüm de felsefe tarihi ile ilgili devam eden seri dışında genelde karışık olarak konular hakkında yazılar var blogda. Şu an için benim de aklımda 4-5 güzel konu var ama yakında Ramazan ayının gelmesi ve bazı zorunluluklarımın sıklaşması nedeniyle bu konuları hazirandan sonraya atıyorum inşallah. Gerçi belli olmaz yani bir anda kafama esebilir ve yazabilirim de, ama şu an ki planım bu yönde. Ve bende bu zaman zarfında bir felsefeye giriş serisi oluşturmak istiyorum. Tahminimce 6 civarı yazıdan oluşacak ve pek yorucu olmayacak. Zaten felsefeye girişte felsefe ve alt disiplinlerinden genel olarak bahsedileceği için yüksek dozda bir doyuma ulaşmak bu seri için pek mümkün değildir. Ama umarım daha sonraki aylarda derinlemesine yazılarda gelecektir. Bu seri yazılarında ilk başta bazı kavramların anlamlarını vericem bu kavramlar yazının içinde geçebilir de geçmeyebilir de, ama çoğunlukla yazının içinde barınacaktır. Bu yazı doğal olarak bu serinin ilk yazısı olduğu için bahsedeceğim konu da felsefenin ne olduğu ve alt dallarının neler olduğudur. Ayrıca bilim,sanat ve din'le ortak olan özellikleriyle farklılıklarına da değiniceğim. Yararlandığım kaynaklar itibariyle arada Ahmet Cevizci ve Takiyettin Mengüşoğlundan alıntılar olacaktır.

Sistematik: Çeşitli konularda elde edilen bilgileri bir sentez içinde birleştirmektir.
Tematik: Bir ana tema etrafında farklı disiplinleri toplayarak aralarında ilişki kurmaktır.
Tikel: Bir bütünün bir tek parçasıyla ilgili ya da bir türün bir veya birkaç üyesine ilişkin olma durumu.
Olgu: Bir takım olayların dayandığı sebep ve onların sonuçları.Varlığı deneyle kanıtlanmış şey.Tarafsız,nesnel...
Tümel: Var olan her şeyi kapsayan,bütün varlıkları ve düşünülen şeyleri içine alan.
Muthos: Efsaneler, yunan mitolojisi
Logos: Sosyoloji,biyoloji ve fizik gibi bilimsel disiplinler.
Formel Bilimler: Doğa olayları yerine zaman ve mekana bağlı olmayan mantık ve matematik gibi bilimlerdir.Ortaya konan ürün düşüncede bulunur.
Tin: Ruh. Bazı düşünürler evreni ve gerçeği açıklamak yolunda her şeyin özü,temel ya da yapcısı olarak benimsedikleri madde olmayan varlık.
Us: Olaylar ya da kuramlar arasında zorunlu bağlantılar kurma. Düşünme yetisi.
Töz: Evrenin var oluşunda ilk öge olarak düşünülen, değişen her şeyin özünde değişmeden kaldığı varsayılan.
Tinsel: Maddeyle ilgili olmayan
Erek: Amaç,gaye
Fenomen: duyularla anlaşılabilen somut şey
Fenomoloji: Maddenin özünü ele alır

Felsefe nedir? Aslında bu soruya net ve tek bir yanıt vermek pek mümkün değildir. Çünkü tarih boyunca gelen filozofların kurdukları felsefi paradigmaları içinde anlamı değiştiği gibi toplumlardan topluma ve zamana göre de anlamı değişiklik göstermiştir. Zaten felsefeyi tek bir kalıbın içine sokmak felsefenin ruhuna aykırı olan bir durumdur. Çünkü felsefe onu sınırlayacak kesin tanımlardan mutlak ve kesin açıklamalardan uzakta durduğunca kendini daha iyi bir şekiklde ifade edebilir. Bu felsefenin ruhuna daha uygun düşer. Örneğin Sokrates günümüze yazılı hiçbir eser bırakmamıştır. Bunun nedenlerinden biri Sokrates'in yazılı sözün insan zihnini tembelleştirmesi nedeniyle onu değersiz bulmasıdır(bize de burada bir dokunduruyor Sokrates amcamız). Diğer bir sebebi ise ona göre felsefe entelektüel bir alışveriş olaraktan karşılıklı konuşulup sorgulamakla hayata geçirilen bir şey olmasıdır. Aslında bakınca felsefe bulunduğumuz zamana kadar gelen filozofların düşüncelerini papağan gibi tekrarlamak ya da bazılarını benimsedikten sonra o filozofa ''sen olmasan felsefe olmazdı'' muamelesi yaparak o fikirleri satmak değildir. Veyahut sürekli felsefi terimler yada kalıplar kullanıp anlaşılmayı ve anlatmayı zor duruma sokmak hele ki bu felsefi terimleri bilmekten dolayı hava atmak hiç değildir. Felsefe uğraş alanı mesleği ne olursa olsun insanların ilgilenmesi gereken hayatının işleyişini kavramasına yardımcı olacak sorgulama,derin düşünme ve tartışmadır. Felsefe kişinin ne, niçin gibi soruları sorup önünden akıp giden nehirde ferahlamasıdır. Felsefe ben kimim, neden buradayım,nereye gidiyorum,niçin yaşıyorum gibi hayatına var oluşa dair sorduğu büyük sorulardır. Peki felsefe kelime anlamı olarak ne demektir? Felsefe sözcüğü çoğu kişinin de bileceği üzere yunanca ''Philosophia'' yani sevmek anlamına gelen ''Phileo'' ve bilgelik anlamına gelen ''sophia'' sözcüklerinden türetilmiş olup bilgelik sevgisi veya hikmet arayışı anlamını taşır.Bilgelik belli bir duruşu belirtir. Hani derler ya ''hayata karşı bir duruşun olsun'' diye işte budur bilgelik. İlkeli bir hayat yaşamaktır.Sorgulayıcı tutumla sahip olunan bilgileri ilkeli bir hayat doğrultusunda kullanmaktır. Hayatı iyi bir şekilde okuyup yorumlamaktır. Aslında bu çoğumuzun pek başaramadığı bir şey. Yani ilkeli bir duruşumuzun olması. Düşündüklerimizle, pratikte uyguladıklarımızın birbirine uyuşmaması ve bunun sonucunda kendimize zulmettiğimizi düşünüp üzülmemiz. Çoğu insan ki buna ben de dahilim, iyinin kötünün doğru ve yanlışın yapılması gereken ile yapılmaması gerekenin ne olduğunu bilmemize rağmen bu düşüncelerin arkasında uygulamada duramamamız aslında kendimize karşı iki yüzlü olduğumuzu gösterir. İçinden çıkılması zor bir durum. Yani benim düşündüklerimi gerçek hayatta uygulamayı zorunlu kılacak olan nedir? Neden sırf öyle olduğunu bildiğim için onu yapayım ki ? Bu sorular aslında etik felsefesinin konusu oluyor felsefeye giriş yazısında ele almak pek makul olmadı ama iş içten geçti :) Evet bağlayıcılık olması için hiçbir geçerli bir sebep ya da felsefi bir akım durmuyor gibi gözüküyor çünkü hiçbirisi beni kolumdan tutup bunları yapmaya zorlayamaz ama bir dine inanmam ki bu din içinde ahiret gibi ceza ve ödül sistemini barındırıyorsa o zaman benim bu dünyada ahlaki anlamda düşüncelerimi uygulamaya yansıtmak için bir zorlayıcı sebep olur. Tabii yine yapıp yapmamak özgür irademize kalıyor. Neyse haydi felsefenin ne olduğuna devam edelim. Aslında demin düşünce ve pratik üzerine yaptığımız sorgulamada felsefenin ne olduğuna cevap verdik diyebiliriz. Felsefe insan hayatını nasıl etkiler? Sokratesin ifade ettiği bilgelik anlayışı Pythagorasçılar tarafından geliştirilmiş ve 3 hayat öğretisi ortaya atılmıştır. Buna göre verilen örnek şöyledir; Olimpiyat oyunlarında şan şeref için koşmaya gelen atletin kendisi ve hayat tarzı. İkincisi oyunlar vesilesiyle bir şeyler satıp kazanan tüccarlar. Ve üçüncüsü ise bu insanların ne yapmaya çalıştıklarını neden yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışan filozoflardır. Bu metaforda atlet egosu güçlü, şan şeref peşinde olan ve daima kendini kanıtlamaya çalışan insanı gösterirken tüccarlar yalnızca parayla mutlu olunabileceğini düşünen maddeyi düşkün insanları betimler. Orada duran filozof ise bir bütün olarak hayatı, olayları anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir insanı ifade eder. Evet iş sadece anlamakta bilmekte bitmemektedir. Bir yandan da bunları anlamlı kılmaya ve açıklamaya çalışmaktır. İnsanın hayatta bir anlam arayışı aslında insanın içinde bulunan anlamlandırma ve açıklama isteğine ve yaptırıcı gücüne işaret etmektedir. Felsefe hayatı anlamaya çalışırken bilim,sanat ve din alanlarda anlamaya çalışmaktadır. Ama aralarında bazı farklar ve ortaklıklar vardır. Aslında demin hepsinin ortak noktasını söylemiş bulundum o da varlığı ya da dünyayı anlamlı kılmaya çalışmalarıdır. Bilim anlamlı kılmaktan ziyade anlamayla uğraşır gerçi.''Bilim ve felsefe, din ve sanattan rasyonel bir temele dayanma,anlamlı kılma faaliyetine aklı katma,açıklamayı rasyonel bir temele dayandırma noktalarında farklılık gösterir''. Benim aklıma takılan her zaman dinin durağan ve sorgulanamaz olarak itham edilmesidir. Din sorgulanabilirdir ki bir müslüman için Kuran'ın dediğine göre bu zaten böyle olmalıdır. Ama burada yapılması gereken ayrım şudur; din hiçbir zaman kendi değerlerini sorgulamaz. Yani daha düzgün ifade etmek gerekirse ''din hiçbir zaman açıklamasının kaynağındaki yaratıcı gücü sorgulamaz''. Buradaki sorgulama işini din felsefesine devreder. Ama şuna da dikkat edilmeli bunları dinin sorgulamamış olması bunların sorgulanamaz olduğu anlamına gelmez. Din hayatı,evreni ve var oluşu bilip bilmediklerimizi ve bazı sorulamızın cevabını sadece kendisinin verebileceği bir müessesedir. Din bizim anlam arayışı içinde kaybolmamamız için güvenle tutabileceğimiz tek daldır. Hayatımızı ilkeli yaşayabilmemiz için uyulması gereken bir kurallar bütünüdür. Din, felsefe yaparken neden varım,niçin varım,tanrı nasıl bir varlık gibi soruların en güvenilir ve rasyonel cevaplarını veren tek kaynaktır. Tabii ki o din doğruysa ve daha önce sorulması gereken soru itibariyle bir din varsa. Peki bilim ile felsefe arasında nasıl bir ilişki vardır ? Bilim ve felsefe arasında bir ayrım olmadığı zamanlarda Thales batılı anlamda ilk filozof ve bilim adamı olarak kabul edilmiştir. Felsefe ve bilim yöntem bakımından farklılık gösterirler. Bilimde deneysel yöntem ve kanıtlama vardır. Yani doğa bilimlerinde kişinin yaptığı keşfi kanıtlaması vardır ve kanıtlanmış doğrular genel geçerdir. Formel bilimlerde ise kanıtlama yerini ispata bırakır. Felsefede ise filozof akıl yürütür ve buna dair argümanlar üretir burada bir ispat ya da kanıttan ziyade bir gerekçelendirme veya haklılandırma vardır. Ve felsefede öznenin kendi düşünceleri ve çabası söz konusudur. Matematikteki veya fizikteki gibi doğrular yoktur. Ayrıca bilim bile yapılabilmesi için bazı felsefi ön koşulları kabul eder bunlardan bazıları nedenselliğin olduğu,evrenin anlaşılabilir olması ve dış dünyanın var olması gibi... Bilim bilgi üretir ama bilgi nedir kesin bilgiye ulaşılabilir mi gibi sorulara cevap veremez. Bilimin bir sınırı vardır ölümü fiziksel olarak tanımlamaktan öteye gidemez ve bir insanın ölüm fenomeninden dolayı sorduğu hayatın anlamı nedir sorusuna da ömrü billah cevap veremez. Felsefe ve sanat arsında da din ve felsefe arasında olan ilişki vardır yani sanatçı sanatını yapar ve güzellik nedir gibi sorularla ilgilenmez bunla sanat felsefesi ilgilenir. İşte din,bilim ve sanat birinci düzey bir açıklama sunarken bize bunları inceleyen felsefe dalları ikinci düzey bir açıklama sunar bü yüzden dolayı da felsefe ikinci düzey bir etkinliktir. ''Aynı şekilde matematik sayılarla uğraşır ama sayı nedir diye sormaz matematikçiler bununla ilgilenmez''. Felsefenin de kendi içinde 3 temel boyutu vardır bunlar;20. yüzyıla kadar olan kurucu/bütünleştirici boyutu temsil eden klasik felse, ondan sonra İngiltere'de idealizme tepkiyle ortaya çıkan analitik felsefe ve sonrasında hakim olan eleştirel felsefedir. Felsefenin analitik boyutu daha çok metafizik karşısında durup dil ile ilgilenmiştir. Eleştirel felsefe ise dili başka bir boyuta taşımıştır. Felsefe '' batıdaki ilk doğuşundan günümüze kadar yaklaşık iki bin yedi yüzyıllık süreçte temel alt disiplinler oluşturmuştur''. Bunda en baba yerleri sanat,etik,din,siyaset,epistemoloji,metafizik ve estetik felsefesi almıştır. Modern zamanlarda hukuk,bilim,zihin,tarih felsefesi eklenirken günümüzde ise teknoloji,çevre gibi felsefe dalları da eklenmiştir. Şu an felsefeye giriş serisinin ilk yazısının sonuna gelmiş blunmaktayız. Umarım sıkmadan ve açıklayıcı anlatabilmişimdir. Felsefe ile kendi kişisel görüşlerimi bu son satırlarda yoğunlaştırmam gerekse şunu söylerim; felsefe, insanın ıssız bir adada mahsur kaldığında da, metropol şehirlerin kalabalık caddelerinde yürüken de her daim yaptığı ve yapabileceği bir uğraştır. Aslında uğraş demek olduğundan küçük gösterir. Felsefe bundan çok daha fazlası insanın ekmek ve su kadar temel bir ihtiyacıdır. Gerçi ekmek ve su olmadan da kolay kolay felsefe yapılamaz. Yani demek istediğim salın içinizde tuttuğunuz soruları duyguları düşünceleri ki bu felsefe havuzunda bir damla olarak sonraki nesillere aktarılmak üzere yüzsünler. Kendinize iyi bakın Lâedrî.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder