Yoğunlaşan Duygular Felsefesi

Aşk duygusunu okumaya çalıştığım bir yazı olacak."Ne aşkı ne alaka?" demeden önce birkaç açıklama yapma gereği duymaktayım.Birincisi, aşk her insanın yakınen tanıdığı bir duygu olması dolasıyla kendisi hakkında ekstra okuma yapılmadan bir çok şey söylenebilecek güçlü bir "fenomen"dir.En vasıfsızların bile aşk hakkında söyleyebilecek bir şeyleri var iken güçlü kalemlere malzeme olmasının kaçınılmaz olması ve beraberinde dünyada bir çok edebi eseri omuzlarında taşıması gücünü temellendirmeye yeterlidir.Bu duygunun herkes tarafından iştihar edilmesi konusunda hemfikiriz sanırım.Ve bunu  "insanlık, siz abarttınız da abarttınız" diye yakınmak için söylemiyorum fakat bilhassa insan kullanıcılarına odaklanmıyor olup bundan ziyade, kendisinin insan için çok zararlı bir duygu olduğunu kanıtlamaya çalışacağım.Nitekim kendisinde en ufak bir yarar görmemekteyim(İngilizce'deki good-for-nothing sıfatını hakediyor kerata) ve tanrı tarafından insanlara verilen bu duygunun dünya bağlamında ne gibi bir amaca hizmet ettiğini anlamaya çalışıyor olacağım.Açıklamam gereken ikinci şey ise, yazının aşık olunan 3.tekil(aşık olunan kişi)) ile uzaktan yakından bir alakası yoktur.Tabi bunu yazıların ortalarında daha iyi açıklıyor olacağım ama sebebi kısaca zaten aşkın 3.tekil ile alakası olmayışıdır.Ve tabi bu ikinci açıklamaya ilaveten halden muzdarip ve "kahrolsun böyle dünya" , "çok sevdik be", tadında bir havanın içerisinde olmadığımı eklemek isterim zira dediğim gibi bu yazı aşkın felsefesi üzerine olduğudan 3.tekille bir işi yoktur ve zaten aşk da 3.tekille ilgilenmiyor.
Biraz kafamdaki sorulardan bahsetmek istiyorum.Aşkın bu dünyada insanlar üzerinde güttüğü amacı anlamak için diğer duygular ile kıyaslayarak hatta "utanç" ve "suçluluk" duygularını ele alarak bir bakalım.Utanmak duygusunun bile kendi başına çok ilginç bir felsefesi pekala yapılabilir ama hadi bu durum için kendisini birtakım önkabuller ile ele alalım.Utanç duygusu alabildiğine toplumun değer yargılarından beslenmektedir , örneğin kendisini anlamak adına şu ayeti inceleyelim.

Taha Suresi, 121. ayet: "Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı.""

Adem ve eşinin Kuran'daki kıssasından bir parça bu ve "yediler" ibaresinden sonra "ayıp yerleri" nin yani cinsel organlarının kendilerine açılıvermesi ayette açıkca anlaşılıyor.İnsanların bu aşamada topluluklar halinde ne denli bir -toplumsal- değer geliştirebilecekleri bir kenara , ayette utanma duygusuna yer verilebilmesi utanç hakkında beni mutlak doğruların olup olmadığı konusunda ilginç bir yere götürüyor.Şimdi utanmayı keşfetmek adına ayeti biraz düşünmeye çalışalım.Yasaklı meyve söz konusu olmakla birlikte bu ayetlerde , farklı bir fenomeni nitelediği kanısındayım bu yasaklı meyvenin.Yasaklı meyve olması bir çok şeyin zamiri olabileceği gibi olamasa da yine bu ayetlerden olabileceği durumunu varsayıp anlamlar çıkarmakta bir sakınca görmüyorum.Sekülarizm içinde kaybolan bir insansanız eğer , hissetiğinizi sandığınız suçluluk duygusu , kendinizden çok ya da daha da önemlisi yaratıcınızdan çok -ki zaten bu noktada pek umrunuzda değil- , etrafınızdaki insanların namına hissettiğiniz bir şeye dönüşür, yani basitçe bir illüzyona.Aksi halde yaşanılan suçluluk duyguları aslında varoluş amaçlarına uygun çalışmaktadır zira yalan söyleyen bir insan suçluluk duygusu yaşar.Seküler bir insan yalan söylediği ortaya çıktıktan sonra suçluluk duygusu yaşarken diğeri için işler bu şekilde yürümez.Diğeri yalan söyledikten saniyeler sonra yediği boku düşünmeye başlar ki pişmanlık ve tövbe için harika bir mekanizma.Bu örnekler ile anlatmaya çalıştığım şey şu  ; bu ayette Adem ve eşi "yasaklı meyve" yi yemeleriyle birlikte bir utanma sürecine girerler.Ya da ayıp yerlerinin kendilerine gözükmesini kötü bir şey olarak değerlendirirsek , yasak edilen bir şeyin yasak edilmesinin ardında yatan sebebin Allah'ın seni o kötü şeyden korumak olduğunu görebiliriz."O haltı "yer"sen başta niyetlenmediğin şeyler bile yapabilirsin dostum.Sen iyisi mi boşver gel bu tarafa tabi şaşırıp kalmak istiyorsan orası başka." diye de kısaca özetleyebiliriz durumu.Peki utanma duygusu burada neye hizmet etmektedir? O kötü şeyin sonucuna ait olabilir mesela ve dolayısıyla yapılmaması gereken (kötü)bir şeyin yapılmaması için bir sebep daha olabilir.Aslında İslam da böyle değil mi aslında? Kötü şeyleri yapmamamızın nedenleri arasında, onların doğuracağı sonuçların dışında bir de sırf yaratıcımız bizden yapmamamızı istemesi olabilir mi?
Hayatın amacı bağlamında duyguların ne kadar anlamlı olduklarını ve hepsinin bir amacı taşıdıklarını anlıyoruz.Peki ya bu aşk duygusu ne alaka lan.Böylesine bir mükemmellikte kendisinin üstlendiği bir amaç da var elbette ve ben beni soktuğu durumlar neticesinde kendisinin iyi anlamda hiçbir şeye yaramadığı düşüncesindeyim.Anlamaya çalıştığım şey de aslında onu akıntıya benzetip (kürek çekerken arada bir gelen bu akıntıya karşı kürek çekmeye devam etmemiz fakat görünen o ki akıntı karşısında zorlanmamız)kendisine dayanmamız için var olan bir duygu olduğu mu yoksa farklı bir amaç taşıdığı mı?

Niye aşık oluruz sorusuna gelmeden önce biraz kendisinden bahsetmek istiyorum.Kendisine çokca olan sinirimi farketmiş olabileceğiniz gibi sebebi kesinlikle kuyruk acısı falan değil.Diiil bikere taamm mııı .s.s Tamam.Bilmiyorum gerçi olabilir de.Herneyse konumuz benimle ilgili değil zaten fakat aslında konunun ilgili olmadığı daha önemli bir kişi varsa 'O'dur.Yani aşık olunan kişi.Saçmalama diyeceksiniz ama açıklamama izin verin.Birisine aşık olduğumuz zaman aslında o kişiye aşık olmuyoruz, fakat zihnimizde yarattığımız o kişiye aşık oluyoruz.Bedensel olarak aynı gözükseler bile aşık olduktan dakikalar sonra biz o kişiye çoktan birtakım karakteristik özellikler kazandırmış oluyoruz.Nitekim birçoğu da gerçekte var olan o kişiye , sormak istediğimiz "hobilerin neler?" sorusunun cevabında görmeyi beklediğimiz şeyler ile ortak noktalar içermekte.Yani anlatmak istediğim şey , bu kişiyi biz yaratıyoruz ve sonuçta tam olarak bizim istediğimiz gibi.Ve zihnimizin yarattığı o idealin gerçek olan ile tek ortak noktası kişinin dış görünüşüdür.İnsanları sürekli birbirine aşık olmasından , yani sadece güzel kadına ya da yakışıklı erkeğe aşık olunmadığından 'aşk' ın güzel olanın tekelinde olmadığını görebiliriz.Bu nedenle de aşk'ın dış görünüşü pek fazla iplemediğini ve dolayısıyla da (ideal ve gerçek)ortak paydamız olan dış görünüşün konuda en ufak bir değer taşımadığını görebiliriz.Ve o kişi ile ortak noktası olmayan idealimiz , üstüne üstlük çoğunlulukla farklılaşacaktır.İdealimizde yarattığımız ile gerçek olan pekala birebir aynı olabilir.Evet! Bu mümkün ama ne yazıkki ben  bir ateist değilim ve tesadüfler ile ayak üstü bile bir şeyi temellendirmek istemiyorum.Ki birebir aynı olsalar bile aynı olduğunu umursayacağımız şey bile idealimiz olurdu.Sonuç olarak aşkın 3.tekil ile bir alakası yoktur atinalılar.Hem de hiç.Aşk'ın ilgili olduğu bir nokta ise oluşan bu duyguyu ne kadar iplediğinize bağlı olarak değişmekte.Diyelim ki kendisini hiç takmıyorsunuz , bu durumda sessizce ve zamanla gidecektir.He aşk duygusuna ihtiyacınız var ise duyguyu alıp da biyerlere içmeye gidebilirsiniz.Yine bir illüzyon olan bu efkarın vermiş olduğu bir mutluluk olduğuna inanmıyorsanız , insanların neden bu kadar çok bu eylemi yaptığını bir kendinize sorun.İki türlü de zamanla geçtiğini , Cedric falan değilse bir insanın hayatında en az 2 kez aşık olduğu gerçeği ile temellendirebiliriz.Yine aslında gerçek dünyayı sizin dışınızda etkilememesiyle anlayabiliyoruz bir bakıma ve tabi sizin ondan ne ile beslendiğiniz farklı.Bu duygu ile çok güzel sanat eserleri , hikayeler çıkaran insanlar da olduğu gibi onu vasıfsızca kontrol edenler de var.Sonuç olarak şuana kadar duygu sahibinin merkezinde dönen , kişisellikten öteye gidemeyen bir aşk tanımı ve bunu da aslında duygunun kötülüğüne neden vermek için kullanmak istiyorum.Aşık olduğumuz zaman adeta beynimiz aklında başka bir şeyin olmayışından sıkılmış gibi onu biraz daha bastırmak ister.Bastırmak aslında bir bakıma istediğini al ve git mantığıyla çalışır.Bu duygu farklı formlara girebildiği gibi özellikle "kendini gösterme" çabası şeklinde zuhur eder.Ve zaten başkası için yaşayan vasıfsız elemanlar başkası için giyinir , başkası için başkasının istediği şekilde davranır.Tıpkı önceki paragrafda örnek verdiğim gibi , başkasına karşı suçluluk hisseden insanın eylemlerini başkaları kontrol edince bırakın yaratıcıdan utanmayı kendinden bile utanmaz.Kendini göstermek aslında kendi kendine kötü bir eylem olarak nitelendirilemez.İnsan tanrıya da kendini göstermeye çalışabilir.Böyle bir amaç güden insan hareketlerinde değişime dikkat çekerek tanrıya kendini göstermek ister ve işte aslında sorun da bu noktada doğuyor.Birçok insanın eylemlerinde kılavuz olarak seçtiği, tanrıdan başka her şeydir.İşte bu denli tehlikeli bir eylem olan "kendini gösterme" eyleminin zar zor bastırıldığı bir insanda en son istenilen şey bir tetikleyicidir.Bu tabi sadece bastırılan tek bir duygu üzerinden örneklemeydi.Aşk aslında adrenalin gibi değerlendirebilir bu noktada ve sahip olduğunuz benliğinizin/karakterinizin 3,4 katına sahip olduğunuzu düşünün.Biraz daha cesursunuz ama biraz daha salak.Kontrol altına aldığınızı sandığın her şeyin bir test süreci midir bilinmez ama yine de muhteşem bir şey olduğunu söyleyebilirim.Bu aslında bu evrendeki amacına bulabildiğim en basit cevap.Belki birileri artan bu duygulardan faydalansın, şiir yazsın , şarkı yapsın diye var olmuş da olabilir.Aşık olup çiftleşebilenlere binaen evrim sürecine bir katkısı da olabilir.Ne idüğü bilinmez, o yüzden siz siz olun boş verin işinize bakın, üretin.

Lâedrî

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder