Değişim Problemi ve Varoluşsal Sorular II

Merhaba Dünya , tekrardan.

Değişim problemi ve başka ontolojik sorulara değindiğim önceki yazımı okumadıysanız , önce onu okumanızı tavsiye ederim.Çünkü bu bölümde problemin tarihsel şeması gereği, önceki yazıda ele aldığım Herakleitos'un savunduğu değişim olgusuna karşıt bir düşünceyi analiz ediyor olacağım.Analiz kısmının üzerine daha çok düşsem de yine de bir fikrin inşaasında bu arkadaşların neler düşünmüş olduklarına önem vermekteyim.Her ne kadar bir kısmı batırmış olsa da nerde yanlış yaptıklarını anlamaya çalışmanın gerekliliğinine inanıyorum.

Herakleitos da dahil olmak üzere özellikle Elea Okulu filozofları rasyonalizm anlamında , sonradan Batı'nın hayli işine yarayacak iyi işler yapmışlardır.Dönemde , halihazırda bahsediyor olduğumuz , düşüncenin başlangıç komutunu aldığı problemin sonradan alacağı farklı formlara tanıklık ediyoruz.Karşımıza çıkan ilk isim Parmedines olmakta ve sözgelimi düşüncesi de değişimin mümkün olmadığıdır.Parmedines Dünya'ya dair yapılan gözlemlerin birer yanılsama olduğunu savunmaktadır.Çelişkilerle dolu olan Dünya için ampirik araştırmaların yapılayamacağına inanır ve dolayısıyla çokca akıl yürütmelere dayalı keşifler kendisi için söz konusudur.Anahtar kavramını "töz" oluşturuyor demek mümkündür.Tözü ; varlığın özü , varlığın başka bir fenomene ihtiyacı olmadan sahip olduğu şey,şeylerin özünde değişmeden kalan idealist kavram olarak tanımlayabiliriz.Görünen de o dur ki , Parmedines'in varlık anlayışını karşılayabilecek türden bir kavramdır.Felsefesinde adeta "Bir şey varsa vardır!" diyerek , yine "hiçlikten hiç çıkmaz"'dan ayrılmaz iken , aynı zamanda statik özdeşlik ilkesinin gerektirdiği üzere değişimi reddeder.Çünkü değişim durumu , görünen varlığın aslında statik olmadığına işarettir.Şu sözden bir noktaya varmak istiyorum:

"Var olan, vardır; var olmayan var değildir"

Eskiden evrenin genişlemesiyle ile ilgili tartışdığımız şöyle bir soru vardı:"Eğer evren genişliyorsa,nereye doğru genişliyor?" Diyalektik kuralları var-yok ilişkisinde aynı mı çalışıyor bilemiyorum.Ama evrenin var olduğunu kabul edersek, genişleyen evren önceki halinden büyüklük olarak daha çok vardır ve evren "bir yere" doğru genişlemektedir.Peki bu yer var mıdır yoksa yok mudur? Belki tanrı tarafından evrenin genişleme "değişimi"nin düzeni adına maksimum genişleyebileceği büyüklükte henüz kullanılmamakta olan potansiyel bir varlık yaratılmıştır.Ya da evrenin sınırları dahilinde kalan yerler vardır ve evrenin genişlemesine bahşedilen bir yetenek sonucu varlık-yokluk arasında bir geçiş yakalanmaktadır.Evreni sanki kendi potansiyel sonuna genişleyen bir varlık olarak nitelendirdiğimden ilk alternatifi kendimce daha rasyonel bulmaktayım.Fakat ikinci alternatifde de ilahi açıdan bir problem olmadığından yine makuldur.Herakletios'un savunduğu şekildeki değişim aslında bir bakıma klasik fiziğin enerji dönüşüm kanunlarında olduğu gibi işlemektedir.Yani var olan bir şeyin önce başka bir şey olduğunu, sonra başka bir şeye dönüştüğünü , yani tüm değişmeler sonucunda tözün miktarının değişmeyeceğini söyler.Tabi daha önce de belirttiğim gibi değişen bir bağlam için değişmeyen şeylerin varlığı problematiktir.Çünkü en nihayetinde materyalistik bakış açısıyla varlığı ele almak, onun hep var olduğu ve hep de var olacağı üzerine kuruludur.Yani aslında varlığın değişmez nitelikte olduğunu kabul etmiş olursun.Sonuçta kurduğun değişim paradigmasında ; varlığın değişmez niteliği, değişimin kendisi, şeylerin nasıl değiştiği değişmiyor ise onları değişimden dışlarsın.Fakat varlığın değişmez niteliğini başta hep var olan töze mı dayandırmaktasın yoksa kendinden önceki varlığın değişiminin sonucuna mı? Eğer varlığın değişmez niteliğini bir değişimin sonucuna bağlıyor isen kendisinden önce var olan bir varlığa dayandırmak zorundasın.O zaman en başta kabul ettiğin hep var olan tözün, var olmasına dayandırman gereken başka bir değişim gerekli olur fakat görünen o ki varlığı için kendisinden başka şeye ihtiyacı olmayan töz hakkında böyle bir değişim tanımlaman çelişki doğurur.İşte aslında doğru cevap olan "değişim" kavramı ,materyalizm içinde barınamamaktadır.Parmedines'in, değişimi reddedişi , değişimin materyalizm içinde düştüğü kötü durumdandır.Değişim doğrudur ve henüz bu felsefelerin materyalizm etkisinden çıkamayışı yanlış olan şeyin yanlış tespit edilmesine yol açmıştır.Şüphesiz bunlar hakkında bu kadar rahat konuşabiliyor olmamı entropi yasasına borçluyum, yani bu paradigmanın tam da ihtiyacı olan yasaya.Modern veriler ışığında erişilen bilgiye , akıl yürütme yoluyla eriştiğimiz bilgiler gibi davranamam.O halde birçok filozofa ; ahlak felsefesi, siyaset felsefesi üzerinde ürettikleri düşüncelere batırmış diyebilsek de bu noktada kendi içinde tutarlı olan bu ontolojik felsefeye dair düşüncelere aynı muameleyi yapamam.Kendi içindeki tutarlılık ile aslında materyalistik , statik bir evren modelinde var olmaktan asla vazgeçmeyen ezeli ve ebedi "varlık" modelini kastedmekteyim.Fakat tutarlılık bir yana, dediğim gibi, günümüzdeki değişimin kaçınılmaz gerçekleri bunu geçersiz kılmaktadır.

Tutarlı bulduğum ve doğa üzerine olan felsefenin o dönemdeki son örnekleri olan bu düşünceleri analiz etmeye değer bulduğum için yazının hacmi de o derecede artacak , mazur görün.Boşluğu "var olmayan" olarak tanımlayan Parmedines , boşluğun gerçekte hiç olmamasını belirtmiştir.Varlığın bölünebilmesi için, içinde boşluk içermesine ve boşluk olmadığı için de onun bölünemez olduğunu savunmuştur.Yani aslında farketmiş olacağımız varlığa ait her türlü dinamizmi reddetmektedir.Bölünebilmek bir varlık için esnek bir nitelikdir ve daha çok soru işaretini beraberinde getirecektir.Örneğin varlığın sürekliliğin olması konusunda şüpheye düşürebilir.Aynı şekilde varlığın heterojen bir yapıda olmadığını da savunur, çünkü bu varlığın aslında "bir" olmadığını , varlığı meydana getiren parçaların o varlık içinde rastgele dağılabileceğini gösterir.Bu nedenle yine harika bir tutarlılık gösterir fakat bir o kadar saçmalıklar ile doludur.Aynı zamanda varlığın hareketinin mümkün olmadığını savunur.Buna katıldığımı söyleyebilirdim fakat bahsetmiş olduğum "evren nereye genişliyor?" sorusunun cevapları gereğince yine ikilemde kalmaktayım.Varlığın hareketi problemi kesinlikle evrenin nereye genişlediği sorusundan farksız değildir.O var olan bir şeyin hareketinin mümkün olmadığını söylemiştir, çünkü var olmayan diye bir şey yoktur.O halde var olan nereye gidebilir diye sorar.Hep orada kalır kısacası ona göre.

Okulun ikinci filozofu, ünlü paradokslarıyla bilinen (M.Ö 490-430)Zenon'dur.Çoğu kez hocası Parmedines'in bu öğretilerini , değişim ve çokluğun görüşlerini yanlışlayarak, doğrulamaya çalışmıştır.Paradokslarında kullandığı yöntem çelişkilerden yararlanarak saçmaya indirgemedir.Hatırlarsanız Pythagorasçılar kozmosda ahenk ve çokluğa inanırlardı."Varlığı, tek bir varlıktan değil de, parçalardan olduğunu varsayarsak, bu birimlerin ağırlıkları ya vardır ya yoktur" der."Ağırlıkları varsa, dünyadaki her şey sonsuz büyüklükte olacaktır"."Yoksa ise, dünyadaki her şey maksimum küçüklükte olacaktır yani olmayacaktır".Nihayetinde seçim yapılması gereken yer burada dünyadaki her şeyin ya sonsuz büyüklükte ya da sonsuz küçüklükte olduğu önermesine dönüşür.Önermeleri adım adım onaylatarak sonunda saçmaya indirgemiş olur.Varlığın parçalarının nitelikleri konusundaki algısı dikkatimi çekiyor bu noktada.Çünkü yine modern bilim(kuantum mekaniği) ile varlığın parçalarının olması konusundaki algım beni varlığın parçalarının sonsuz olduğu yanılgısına götürmüyor.Eğer bu birimlerin ağırlıkları var ise, dünyadaki her şeyin sonsuz büyüklükte olacağını beklemek için bu birimlerin de sonsuz olduğunun doğrulanması gerekir.Varlığa baktığım zaman, "spoiler" yemişcesine artık onda atomlar hayal etmeden duramıyorum, bu nedenle olacak ki bu düşünceyi, bu algılamayı hiç anlamıyorum.Bir diğer paradoksu ise en ünlü paradoksu olan belki de daha önce duymuş olabileceğiniz Aşil Paradoksudur.Zenon Yunan dünyasının en hızlı atleti Aşil ile bir kaplumbağayı yarışa sokar.Yarışta, Aşil kaplumbağaya avans vererek önden başlamasına izin verecektir ve yarış boyuncaya da kaplumbağanın bir önceki bulunduğu yere hareket eder.Sonuçta Aşil kaplumbağaya her adımda biraz daha yaklaşmış olsa da -bir doğrunun sonsuz sayıda noktadan oluştuğu baz alındığında- asla onu geçemez.Burda yine saçmaya indirgeyerek varlıkta hareketin mümkün olmadığını kanıtlamaya çalışır.Bu paradoksu aslında pek önemli görmemekteyim, zira matematiksel olarak kanıtlamaya çalıştığı şeyi yine bu soruda matematikte limit alarak halledebiliriz.

Sonuç olarak değişim problemini varoluşsal açıdan bu yazılarda ele almak istedim çünkü her nasılsa milattan önce bulunan doğru cevaplardan bir tanesiydi.Süreç boyunca çektiği sancılar, bahsettiğim gibi sadece yanlış zamanda, yanlış yerde ve yanlış paradigmada olmasından kaynaklıydı.Varoluşun ilginç problemleri her zaman ilginç kalmaya devam edicek fakat bu noktadan sonra yavaş yavaş doğa üzerine felsefeden insan üzerine felsefeye bir geçiş görmekteyiz.Yazıları da bu doğrultuda şekillendirmeyi düşündüğümden ontoloji bir süre ekranlarda olmayacak.Bu başlık altında bahsettiğim sorular kendisinin derinliği için bir hayli yetersizdir.Bu nedenle ara ara kendisine dair düşünce yazıları yazmayı arzulamaktayım.Var olmanın insan üzerinde yarattığı garip izlenim doğrultusunda, onu sorgulamanın, onun yarattığı garip izlenimlerin insanın fıtratında olduğunu düşünüyorum.Birçok şey konusunda doğru bilgiyi edinebilsek de, acaba tanrının nasıl var olduğuna dair bilgiye, ya da daha doğrusu tanrının hep var olmasının ardındaki sırlara erişebilecek miyiz? Tanrının olması gerçeğinden başka her şeyin anlamsız olduğunu anımsıyorum.Bazen kendimi tanrının olmadığı bir evrende kurguluyorum, insanın içini yaşamaya dair bir ümitsizlik ve hüzün kaplıyor.Evet gerçekten de öyle, eğer tanrı yoksa, hiçbir şeyin anlamı yok.

Lâedrî