Yeni-Platonculuk Varlık Kuramı


Herkese merhaba. Aslında bu yazının içeriği öncesinden söz verdiğim üzere Platon hakkında olacaktı. Fakat yazıda
(neoplatonism)Yeni-Platonculuk'dan bahsetmek istiyorum. Nedenini ise bilmiyorum. Canım öyle istedi sanırım.

Ortaçağ'da dini inanışlarını felsefe ile temellendirmek isteyen filozofların bir durağıydı aslında Plotinos'un neoplatonizmi. Platon'un meşhur portresinde elini işaret ettiği gibi "öte dünya" bakış açısını amaç olarak edinir bir bakıma Plotinos. "Bir"'den kopmak(Sudur) algısıyla Mevlana'nın panteizmine benzettim diyebilirim. Tanrı algıları farklı olsa da yine de Tanrı'yı kavrayış biçimlerindeki bu ortak noktayı görmezden gelemedim. Tabi özellikle Platon'dan etkilenen Plotinos'un kurduğu sistemde bu durumda etik ya da kozmolojik bazı anlayışlara ilaveten bir din teorisi de bulunmaktaydı. Bu dini teorinin varlığı özellikle Tanrı, ahlak, ruh üzerine yapılan spekülatif kuramların yanısıra bunlara karşı alınması gereken tavırlarla ilgili doktrinlerden anlaşılmaktadır. Bu doktrinlerde de her şeyin Tanrıya -yani her şeyin kaynağına- ulaşmak amacında olduğu ve bu amaca yönelik ifadeler bulunmakta. Platon'dan ne denli etkilendiğini anlamak adına önce yüzeysel bir şekilde Platon'un İdealar Kuramındaki "İyi İdeası"'na bakalım. Platon'un bahsettiği bu "İdealara" dair doğru bakış açısını, tikel varlıkların özü olduklarının altını çizerek kavrayabiliriz. Kendisinin kurduğu Doğru Analojisinde ise, bir doğru çekerek üst ve alt olarak varlığı ikiye ayırır ardından üst ve alta birer doğru daha çeker. Sonuçta toplamda üç doğru çekilmesiyle oluşmuş dört satırdan oluşan bir tabloyla karşılaşırız. İşte bu satırlara varlığın hallerini koyar, örneğin "öte dünyacı" bakış açısının tezahürü olarak görebileceğimiz üzere ilk satıra yani en üst konuma İdeaları yerleştirir. Tabi gerçeklik değeri taşıma niteliği de üstten altta doğru azalır ona göre. Ve işte bu İdealarında kendi arasında en üstüne İyi İdeasını yerleştirir. İyiye dair şöyle bir tanımı bulunmakta:

“İyi varlıktır ve varlık iyidir.”

Platon'un algılarında Tanrı Demiurgos, bu İdealara biçim veren, onları seçendir. Bu noktada, İdeaların hep varoluş tanımlarıyla ve varoluşlarının fenomenlere ihtiyacının olmayışıyla tanrısal bir özellikte olduklarından ontolojik açıdan ilginç bir soruyla karşılaşmaktayız.Şöyle ki: Tanrının fiziksellikten de öte, kelimelere mazhar olamayan yaratmaları zaten potansiyelde var değil midir? Ya da basit bir örnek ile şuanda insan fıtratında mevcut olmayan bir duygu Tanrı tarafından insana eklenebilirdi de. O halde yaratılabilecek her şey potansiyelde bir varlıktır ve bu onlara Tanrısal nitelik verir diyebilir miyiz? Bu da Tanrı için yaratmak dediğimiz olayı bir anlamda kısıtlamaz mı? Bu soru henüz kafaları meşgul ediyor iken burada dursun, biz de neoplatonizm adına Sokrates'in İdeaları ile devam edelim.

İşte sözgelimi İyi İdeasını çok üst bir konuma yerleştirmesiyle Sokrates, bazı yorumcular tarafından İyinin Demiurgos ile aynı şey olduğunu kast ettiği şeklinde yorumlanmıştır. Fakat iki türlüde bu üst konum "Tanrının yaratmayı istemesinin sebebi İyi İdeasıdır ve iyi olan her şeyin nedeni, Tanrı'nın iyiyi istemesidir" haline götürür. Demiurgos, evrenin iyi olmasını istemiştir kısaca. Bu tanımlar aslında bizim "iyi neden iyi ?" sorularına atıflar yapabilen tanımlardır. Belirsizlik olmasının yanında Platon'da Demiurgos hareket halindedir. Bizim Tanrı olarak nitelendirdiğimiz mükemmelliyet ile onun, var olan İdealara biçim verenin Tanrı olması nitelendirmesi farklıdır. Bu az önce de dediğim gibi, Tanrının potansiyelde yaratabilecek şeylere, sadece şekil vermesi ile olur, tabi Sokrates'e göre. İşte burada Plotinos aslında etkilenmeyle onun İyi İdeasını alır ve "Bir" dediği şey yapar. Fakat çok gariptir, bu bire çoğunluk tanrısal özellikler atfederken, bazen de bunu yapmaz. Bu "Bir"'i saf ve basit, değişmeyen, yaratılmamış olan, mutlak olarak tanımlarken aslında bu Tanrının "Bir" durumundan iki ya da çokluğa tekabül etmemesi için çabalar. Fakat teizm grubun içerisinde bulunan bizlerin Tanrıyı tanımladığı şekilde, örneğin zamandan bağımsız, fiziksel olmayan gibi niteliklerin "Bir"'e izafe edilemeyeceğini söyler. Bunun algılarımızda O'nu sınırlamak, O'nu belirlemek ve O'nu bireysel bir varlığa dönüştürdüğünü söyler. İşte bu çıkmaza girdikten sonra da, yani onu bireysel tanımlayarak Tanrının evreni yaratmasındaki seçimi Tanrının yaratımından çıkarmaktadır. Tutarlılık adına O'nu varlığın kaynağı olarak görmek ve varlık için yaratılmanın seçilmemesini kabul etmek, kendisi için kaçınılmaz olacaktır. Bu noktada özellikle dikkat çekmek istediğim şey, Kur'an içerisindeki Tanrıya atfedilen sıfatlar, O'nun tanımlamalarının neden bu kadar önemli olduğudur.


"Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, her şeyi bilendir." (EN'AM/101)

"Allah eksiksiz, Sameddir.(Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiçbir şeye muhtaç değildir)" (İHLAS/2)


Var olmanın iyi olması, ve iyi bir Tanrı için var etmenin Tanrıya has iyi bir eylem olduğu kaçınılmazdır. Sokrates'in iyi ve varlık görüşlerinde bile bu yakalanabilir. Fakat Plotinos'a göre yaratma bir eylemdir ve eylem değişmeyi mümkün kılar. Oysa Tanrı değişmez. Yine tanımında, Yaratmanın bilinci gerektirdiğinden, Tanrıya bilinç atfetmenin O'nu sınırlandırmak olacağını söyler. İşte bunların Tanrının mutlak yetkinlik ve dinginlik halinden çıkması, O'nun kendine yetememesi anlamına geldiğini düşünerek Tanrı tanımında büyük farklılığa gider. Bu tanımı da bu yanlışlamalardan sonra Platon'un İyi İdeasından etkilenerek kurar. Yani Tanrının var etmesi için özgür yaratma ifadesini kullanamayan Plotinos, "sudur", "türüm" öğretisi geliştirir. "Var olan şeyler Güneş'den dağılan güneş ışınları gibi yayılırlar, sudur ederler" der. Fakat her ne kadar bu varlık tanımında varlıklar Tanrıdan sudur eder demişse de, panteizme de karşı çıkmıştır. Çünkü tanımda Tanrının varlıklara yine yaratmanın seçimiyle kendisinden bölme, yaratıklara aktarma şeklinde olmasına karşı çıkar. Aslında teizm anlayışıyla, bilinen panteizm anlayışı arasında biyere konulabilir bu görüş. Zira o "Bir"'i varlığa içkin tanımlamaz. Bu da kuramının panteizmden farkı denilebilir. Bu sayede Tanrının mutlak bağımsızlığı korurken aynı zamanda Tanrı'da eksilme olmasını çözmüş olur. Kafamızdaki Tanrı algısını kendi paradigmamızda düzgün inşa edebilmek adına aşağıda ayeti incelemenin faydalı olduğunu düşünüyorum. Vurgu sebepli yaratmaya olsa da, "yaratmanın" olduğu da açıktır. Zaten yine bu Tanrı algısında, Kur'an'da Allah'ın çokca sıfatları yer almaktadır. Bunun sonucu olarak algımızın inşasında Plotinos gibi Tanrıyı sınırlandıracağı gerekçesiyle Tanrının nitelenmemesine vararak geliştirdiği bu Tanrı algısının sorununa dikkat etmeliyiz. Ve tabi bu algıyı kazanmamızda Kur'an'a çok şey borçluyuz.

"Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım." (ZÂRİYÂT-56)

Her şeyden ziyade, Plotinos kuramında, Tanrının çoğu tasvirini de doğru yapacaktır. Nitekim Ortaçağda birçok İslam Düşünürünü de etkilemiştir. Amaç olarak da kuramının bizi nereye götürdüğüne bir bakalım. Bu hiyerarşik düzende tanımladığı varlıkları yetkinlik alanında sıralamaya da sokmuştur. Aslında Platon'un İdealarından bahsederek oluşturduğumuz yukarıda kalan soruyla bir bakıma benzer kuramı. Tanrıdan başlayan sudur sürecini üç aşamaya ayırıyor kendisi ve ilk adımınında da Nous (Zihin) bulunuyor. Soruda bulunan potansiyeldeki tüm İdeaları aslında Nous olarak tanımlıyor ve Nousa bunların dünyası olan Tanrısal Zihindir diyor. Bir alt yetkinliğinde ikinci olarak ruhu tanımlıyor ve bu gerçeklikleri kavramak adına ruha düşünce gücü yükleyen bir tanım yapıyor. Hatta bu ruhun tefekkürünü de gerek Nous olsun gerek dünyadaki varlıklar üzerine olsun iki düşünmeye ayırıyor. Son olarak da sudur'un son aşaması maddi dünya der. Kuramı içinde özellikle İdeaların "sudur" içerisinde nasıl bir yetkin rol oynadığı görülebilir ki zaten onu neoplatonizm yapan da budur. Amaç olarak da bu ruh ve maddi dünya arasında orta konuma rasyonel olanı yerleştirir. Bu hiyerarşide her şeyin geldiği üst yetkinlikte olan Tanrıya geri dönme amacı koşar insana kuramında. Özellikle bu kısımda da Panteizm, hatta daha çok Mevlana'nın görüşleriyle benzerlikler olduğunu düşünüyorum. Zira insanın varlığının bu "Bir"'den yani "güneşten" çıkan bir "ışın" gibi vuku bulması, ardından amaç olarak tekrar "güneşe" geri dönme belirlenmesinden bahsedilir. Yine de bu kısım daha çok mistisizm içerdiğinden olsa gerek, o kadar ilgimi çekmedi ve dolayısıyla varlık açıklamasında olduğu kadar üzerinde durmak istemedim.

Genel olarak yazıda, kendim için yeni bir soru edinirken aynı zamanda Kur'an'ın ayetlerle yarattığı zihnimizdeki Allah algısının, O'nu doğru anlamak ve dolayısıyla yaradılışı doğru kavramak adına ne kadar önemli olduğuna değinmek istedim. Allah'ın her bir sıfatının insanoğlu için muazzam nitelikte açıklayıcılığı içinde barındırdığı ve tüm ayetlerde olduğu gibi o ayetlerinde bir amaç taşıdığı varılması gereken noktadır. Aslında sudur anlayışının kendi içindeki sorunlarını  incelerken vardığımız kaçınılmaz sonuç buydu. Fakat söylediğim gibi, döneminin çocuğudur ve iyi olduğunu düşündüğüm bir kuramdır. Bir ara üşenmezsem, Platon ve Aristo'yu da yazmak istiyorum. Görüşmek üzere.

Lâedrî 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder